2025 İstanbul Bienali
- Ela Özün Baltacı
- 5 gün önce
- 3 dakikada okunur
Her yıl düzenlenen, birçok farklı ülkeden sanatseverleri ve sanatçıları buluşturan İstanbul Bienali sergisinin bu yıl 18.’si düzenlendi. Sergilerde bu yılın teması “Üç Ayaklı Kedi” çerçevesinde, İsrail-Filistin Savaşı’ndan Kongo’da yaşanan madencilik facialarına, kadın haklarından tarih boyunca gözlemleyebildiğimiz toprak mücadelelerine kadar dünyanın dört bir yanından çeşitli toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlar konu edinildi. Aynı zamanda sergi mekanlarının seçilmesinde İstanbul’un tarihi ve mimari yanından yararlanılması sayesinde Bienal, bu yıl da ziyaretçileri adeta büyülü bir yolculuğa çıkarttı. Üç yıla dağıtılacak olan ve daha ilk ayağı gerçekleştirilmiş olan 20 Eylül-23 Kasım tarihleri arasında halka açılan sergiler gerek çarpıcı temaları, gerek güncel sanatın sunduğu görsel zenginlikle sanatseverleri oldukça etkiledi. Bienalin bu yılki yaklaşımı, yalnızca estetik bir deneyim sunmakla kalmayarak sanatın toplumsal sorunlara tanıklık etme gücünü de ön plana çıkardı. Birçok eser, izleyicinin güncel dünya sorunlarıyla doğrudan yüzleşmesini sağlayan güçlü bir anlatıya sahipti.

Uluslararası bir etkinlik olan İstanbul Bienali bu yıl 30 farklı ülkeden sanatçılarla çalıştı, bu sayede Türkiye’nin sanatsal ağına ve gelişimine katkı sağladı. Çok milletli bir etkinlik olması sadece bu hedefi değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanından insanların sesini sanat yoluyla duyurmayı amaçladı. Bu bakış açısı sayesinde filmler, diziler, belgeseller, mimari yapılar, teknolojik araçlar, eşyalar ve resimlerden oluşan; içeriği fazlasıyla zengin bir sanat etkinliği ile karşılaşıldı. Küratör Christine Tohmé’nin bulucusu olduğu “Üç Ayaklı Kedi” metaforuyla bireyin belirli bir durum içinde devam etme mücadelesiyle bağlantılı olarak “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temalarına sanatçılar tarafından çok fazla değinildi. Tohmé, üç ayaklı kediyi bir tür direnç sembolü olarak ele alırken sanatçılara da belirsizlik, uyum sağlama, kendini koruma ve geleceğe dair olasılıklarla yüzleşme gibi konuları yorumlama alanı açtı. Özellikle Filistin-İsrail Savaşı’nı konu edinen Filistinli bir sanatçının sergilere katılması ve Filistin’den sanatçılarla iletişime geçilip eserlerinin sergilenmesi “insan dışılaştırma” ve soykırım gibi sorunların daha çok dile getirildiğini gösteriyor. Politik ve sosyal konuların yanında ekolojik ve coğrafi temalara da yer veriliyor. Özellikle ekoloji temalı eserlerde değinilen “gelecek olasılıkları” doğanın korunması için büyük çapta olsun olmasın bugünden eyleme geçilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu çeşitlilik, hem Türkiye’nin sanatsal üretim ağını genişletmeye hem de kültürel alışverişi artırmaya katkı sağladı. Bunun yanında sergilerde yalnızca geleneksel sanat formlarına değil, farklı disiplinlere de yer verilmesi izleyicilere farklı ifade biçimlerinin bir araya gelişini deneyimleme fırsatı sundu.
Etkinlik için Elhamra Han, Eski Fransız Yetimhanesi, Meclis-i Mebusan 35, Galata Rum Okulu gibi mekanların tercih edilmesinin yanında aynı zamanda Beyoğlu’nda Muradiye Han, Galeri 77, Külah Fabrikası, Zihni Han gibi yapılar da kullanıldı. Hem Türkçe ve hem de turistler için İngilizce turların da yapıldığı sergilerin gezilmesi, Beyoğlu Rotasında yaklaşık 4 saat sürerken Karaköy Rotasında ise 2,5 saat sürüyor. Bu süreler, izleyicilerin hem yoğun içerikle buluşmasına hem de rotaların sunduğu farklı deneyimleri sindirerek gezmesine olanak tanıyor. Dil özelinde yapılan turlar dışında aynı zamanda “Erişilebilir Bienal Turları” adı altında duyma ve görme engelli bireylere eserlerlerle ilgili sesli betimleme ve işaret dili desteği verildi. Ek olarak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği teşvikiyle mültecilerin göç ettikleri bölgelerdeki adaptasyonlarını iyileştirmek amacıyla mültecilere çevirmen desteği sağlandı, çocuk ve gençlere ise hem sergileri aktif bir şekilde incelemeleri hem de bir eser ortaya koymaları için turlar ve atölyeler yapıldı. Bu uygulamalar, bienalin yalnızca bir sanat etkinliği olmanın ötesine geçerek toplumsal kapsayıcılığı destekleyen bir platform olduğunu gösteriyor. Sağlanan bu destekler ve hazırlanan turlar Bienal’in hitap ettiği kitleyi genişletiyor, toplumun tüm kesimlerinin sanata erişmesine olanak sağlıyor.
Sonuç olarak 18. İstanbul Bienali hem yaratıcı teması aracılığıyla ve eserlerde işlenen sorunlarla dikkatleri üstüne çekmesiyle hem de Türkiye’de modern sanatın temsilciliğini üstlenmesiyle sanatseverler tarafından rağbet gördü. Toplumsal sorunların ve bu sorunların bizzat etkisinde kalmış bireylerin sesini duyurmayı amaçlayan bu sergi, sanat aracılığıyla ziyaretçilere hem düşünsel hem de duygusal açıdan yoğun bir deneyim sundu. Bienal, bu yıl da sanatın “gerçekleri yansıtma” rolünü ön plana çıkararak Türkiye’de modern sanatın öncülüğünü yaptı.
Elis Zayim ve Şahika Derin Türüt tarafından editlendi.


