İstanbul, yüzyıllar boyunca dünyanın her yerinden ressamların, fotoğrafçıların ve müzisyenlerin eserlerine ilham veren bir rüya şehri oldu. Birçok medeniyetin uğruna savaştığı bu kentin zengin kültürüne eserlerden bakmak, her gün sokaklarından geçtiğimiz bu eşsiz şehri farklı bir gözle görmemizi sağlıyor. Yapılan tabloların İstanbul’a tuttuğu ayna, paha biçilemez ölçüde hayranlık uyandırıyor.
Sohbet- Pera Müzesi
Bu tablo, Vanmour Okulu sanatçıları tarafından 18. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. 1911 yılında Paris’teki “Turquerie” sergisinde gösterilen tablo, şu anda Pera Müzesi’nde yer alıyor. Eseri incelediğimizde üst sınıfa mensup birkaç kişinin ev içerisindeki hallerini görüyoruz. Dört eserden oluşan bir resim serisinin parçası olan tabloya daha detaylı baktığımızda, Vanmour’un diğer resimlerinde olduğu gibi bu tabloda da fırça darbeleri ve figürlerin tasvirlerinde farklılıklar göze çarpıyor. Bu durum, Vanmour’un İstanbul’daki atölyesinde farklı ressamlar çalıştırdığı iddiasını güçlendiriyor.
Bu dönemde Avrupalı ressamlar, Müslüman evlerini resmederken bu evlere özgürce erişemediklerinden dolayı genellikle bu evlerde yaşayan Müslüman kadınlar yerine farklı dinlerden kadınları model olarak kullanmak zorunda kalıyordu. Uzun süre İstanbul’da yaşamış olan Vanmour ise bu evlere rahatça girebildiğinden dolayı resimlerinde Müslüman kadınlara yer veren nadir ressamlardan biri oldu. Bu tabloda, sol tarafta “çubuk” adlı tütün borusunu kullanan kadın gibi Osmanlı kadınlarının günlük yaşamlarına dair diğer resimlerde sıkça gösterilmeyen ipuçları yakalayabiliyoruz.
İki Müzisyen Kız- Pera Müzesi
19.yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan Osman Hamdi Bey’in bu tablosunda ise daha bağımsız ve bireysel bir kadın tasviri görüyoruz. Osman Hamdi Bey’in diğer resimlerinde olduğu gibi bu kadınlar da Batılılaşmanın farkında, kendini geliştirmeye açık ve tamamen giyinik şekilde resmedilmişler. Bu tablo, diğer tabloyla arasındaki zaman farkı göz önüne alındığında Osmanlı’nın kültürel yapısındaki değişiklikleri gözler önüne seriyor. Henüz tamamen modern bir Osmanlı’yla karşı karşıya olmasak da bu resimde ressamların toplumla ilgili görüşlerinin değişmeye başladığını fark ediyoruz.
Sokak- Pera Müzesi
Germain Fabius Brest’in bu tablosu, manzarayı günlük hayatla birleştiren bir kare sunuyor. İstanbul’da kaldığı sürede yaptığı eskizleri temel alarak eserlerini ülkesine döndükten sonra tamamlayan sanatçı, İstanbul’un atmosferini ve kültürünü yansıtmakta oldukça başarılı. Eserde, ön planda sohbet eden iki kadın yer alırken arka planda renkli kıyafetler giyen daha geniş bir kalabalık göze çarpıyor. Genellikle pazar yerlerini ve caddeleri konu alan ressam, bu eserinde Osmanlı sokaklarına ayna tutuyor.
İstanbul Panoraması- Pera Müzesi
Bu tablo, De Favray’ın İstanbul tabloları arasında önemli bir yeri olan panoramalardan biri. Diğer Batılı ressamlar gibi Favray da kendi panoramalarını elçiliklerde veya konakladığı yer olan Rus Sarayı’nda resmetmiştir. İlk olarak Fransız Büyükelçisi için çizdiği bu tabloyu daha sonra Malta Şövalyesi için tekrardan yapmış ve şövalyeye tabloyu iletirken yazdığı mektupta, elçilikler dışında resim yapmanın zorluklarından bahsetmiştir. Bu mektupta ayrıca resimdeki bazı yerlerden de bahsetmiştir. Ön plandaki bahçenin Rus Sarayı’na ait olduğunu belirtirken resimde Topkapı Sarayı’nın da göründüğünü anlatmıştır. Sanat tarihçileri, diğer resimlerle yaptıkları karşılaştırmalar sonucunda Harem alanındaki yapının artık var olmayan Kavak Sarayı olduğunu tespit etmişlerdir. Resim dikkatlice incelendiğinde, arka planda karla kaplı Uludağ da görülebilmektedir. Favray’ın mektupları ve eserleri birlikte incelendiğinde, doğru temsillere ne kadar önem verdiği anlaşılmaktadır.
Kağıthane’de Bir Cirit Oyunu- Pera Müzesi
Sultan II. Abdülhamid’in saray ressamlarından biri olan Acquarone'nin bu tablosu ise bir cirit oyununu aktarmaktadır. Belgecilik eğiliminin ağır bastığı bu tabloda, cirit oyununun önemli bir olay için oynandığı kıyafetlerden anlaşılmaktadır. Ayrıca eser dikkatlice incelendiğinde kadınlardan oluşan küçük bir seyirci grubu da göze çarpmaktadır.
Tablo, Melling’in Voyage Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore adlı kitabındaki Kağıthane gravürünün yağlıboya kopyasıdır. Kitap, Sultan 3. Selim’in mimarı olan Antoine Ignace Melling tarafından 1807’de yayınlanmıştır. İstanbul’da kaldığı sürede Osmanlı toplumunu resmeden ressam, 1803’te Paris’e dönmüş ve daha sonra bu kitabı çıkarmıştır. Ayrıca, Melling bu eser yayınlandıktan sonra Napolyon'nun eşi imparatoriçe Jozefin emrinde peyzaj ressamı olarak tayin edilmiştir.
Batılı ve Türk sanatçılar tarafından yapılan bu eserler, Osmanlı’nın ve İstanbul’un eski dönemlerindeki kültürüne ve yaşam tarzına ayna tutarak bize her gün yürüdüğümüz sokaklarda geçmişte yürümüş insanları düşündürürken yaşadığımız bu eşsiz şehrin zengin tarihini bir kez daha hatırlatıyor.
Deren İlbeyi ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlendi.