top of page

ABD’de Göçmen Karşıtı Uygulamalar

2025 itibarıyla ABD’nin göç politikası önceki yıllara göre radikal biçimde değişti, birçok göçmen olumsuz etkilendi. Göçmenlerin bizzat hayatında yapılan bu “düzenlemeler” ve uygulamalar milyonlarca yabancı uyruklunun, özellikle Venezuelalı mültecilerin yaşadıkları yere karşı güvenlerini kaybetmesine neden oldu. Bu yeni düzene geçilmesiyle haksızca yasal statüleri düşen, çalışma izinleri kısıtlanan, yurt dışı işlemleri hızlandırılan birçok kişi, belirsizlik ve huzursuzluğun hakim olduğu bir ortama itildi. Bu açıdan baktığımızda, hükümetin ve bizzat Trump’ın yürürlülüğe koyduğu göçmen politikası yalnızca sözlü iddialar değil, mültecilerin yaşamını derinden etkileyen, toplumda açıkça bireyler arasında anlaşmazlık yaratan, tüm göçmenlerin güvenliğini riske atan yapısal bir dönüşüm oldu.

ree

ABD’nin halihazırda sürdürdüğü ICE (United States Immigration and Customs Enforcement) uygulamalarının yarattığı zarara rağmen göçmen krizinin yoğun yaşandığı bölgelerden, özellikle Latin Amerika’dan gelen sığınmacılara çeşitli ayrıcalıklar tanınıyordu. Bu kapsamda özellikle Venezuelalılar için uygulanan TPS (Temporary Protected Status), bireylere sosyoekonomik destek sağlıyordu. Ancak 2025 başında, Trump yönetimi bu korumayı büyük ölçüde sonlandırdı. ABD İç Güvenlik Bakanlığı, 348.202 Venezuelalıya TPS dahilinde olan haklarının geri çekildiğini duyurdu. En dikkat çeken yeni maddelerden biri ise geçtiğimiz aylarda göçmenlerin ABD’de çalışma izinlerinin süresinin beş yıldan 18 aya düşürülmesi oldu. Yüksek Mahkeme ise Mayıs 2025’te Trump’ın bu kararını onaylamasıyla, yüz binlerce Venezuelalı göçmen hukuki bir koruma altında olmadan yaşamlarını sürdürme riskiyle karşı karşıya geldi. Özellikle suç örgütü olarak görülen Tren de Aragua adlı Venezuela kökenli çeteye mensup oldukları iddia edilen göçmenlerin yurt dışı işlemleri başlatıldı. Bu operasyonda kullanılan hukuki dayanak ise 18. yüzyıldan kalma Alien Enemies Act’tı (1798). Bunun yanında “İnsani şartlı tahliye” (humanitarian parole) kapsamında bulunan Kübalı, Haitili, Nikaragualı ve Venezuelalı göçmenlerin yasal statüleri iptal edildi. Alınan bu karar, sınır dışı edilme riskine ve her türlü sözlü veya fiziksel tehdide karşı, sığınmaya muhtaç bir durumda Amerika’ya gelmiş tüm bireyleri savunmasız hale getirdi. Tüm bu sözde düzenlemenin gerekçesi ise batı medyasında ve Amerika’da “mevcut sorunlara karşı alınması gereken bir karar”, özellikle “yasadışı göçe ve mültecilerin ülke içinde neden olduğu problemlere önlem” olarak tanıtıldı.


Amerika’nın güncel yönetiminin konuyla ilgili tutumu ise kesin görünüyor. Uygulamalar, bazı mahkemelerin istisnai kararlar almasına karşın devam ettiriliyor. İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, mahkeme kararlarına rağmen Venezuelalı göçmenlerin sınır dışı edilmesinin süreceğini açıkladı. Noem, bu kararın “göçmen suçluların” kökten kurutulması için atılması gereken önemli bir adım olduğunu vurguladı. Başkan Trump’ın sağ popülistliğiyle öne çıkan söylemleri ise, göçmenlik politikasını bir kampanya meselesi olmaktan çıkarıp devletin kalıcı stratejisine dönüştürdüğünü gösterdi. Bu açıdan baktığımızda ise durumun sadece suçlularla ilgili değil, başta da belirttiğim gibi genç-yaşlı, çalışan veya değil tüm göçmenlerle ilgili olduğunu ve neo-milliyetçi bir politika izlendiğini gözlemliyoruz.

Tüm bu duruma karşın toplumda izole olmaya, kendilerini sürekli olarak korumaya almaya, çevrelerine karşı hem yasal hem de sosyal anlamda tetikte olmaya mahkum edilen göçmen aileler; sivil toplum kuruluşlarından ve mahkemelerden olabildiğince destek almaya, uygulamaları tersine çevirmeye çalışıyorlar. Yasal bir “koruma”nın ötesinde, her yönden ayrımcı ve insani değerlerden uzak olan bu kararlar dizisi insanların yaşamında kalıcı izler bırakmaya devam ediyor.


Elis Zayim ve Şahika Derin Türüt tarafından editlenmiştir.

bottom of page