Türkiye’nin İklim Kanunu Yolda: Peki Yeterli mi?
- Duygu Keskin
- 28 Nis
- 2 dakikada okunur
İklim Kanunu, bir ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele etmesidir. Bu mücadele uzun vadede hedeflerin, politikaların ve sorumlulukların yasal güvence altına alınmasıdır. Bu çerçevede amaç, sera gazı emisyonlarının azaltılması, doğanın ve insanın sağlığının korunması, fosil yakıtların çıkışının planlanması ve geri dönüşüm faaliyetlerinin kontrol edilmesidir.

Türkiye’de Meclis’e sunulan iklim değişikliğiyle mücadele yasa önerisinde, doğayı ve çevreyi korumaya yönelik kapsamlı bir çerçeve bulunmamakta. Aslında bakılırsa yasa önermesinde oldukça eksik madde var. Biyolojik çeşitliliğin güvence altına alınması, fosil yakıtların çıkışının planlanması, doğayı kirleten sektörlerin denetlenmesi, emisyon gelirinin halka değil şirketlere yönlendirilmesi, sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının dışarıda bırakılması… Anayasaya eklenecek olan bu yasa, iklim krizine bir çözüm değil; piyasayı temel alan denetimsiz bir planlamadır.
Yasa önerisinin mevcut haliyle çevresel ve toplumsal beklentileri karşılamaktan uzak olduğu açıktır. Peki, gerçekten etkili bir İklim Kanunu için neler yapılmalı? Türkiye, Avrupa’nın ve Orta Doğu’nun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olan ülkelerinden. Fakat Türkiye’nin soyu tükenmiş canlı türleri hakkında bilgisi oldukça sınırlı. Kunduzların 20. yüzyılın başlarında Türkiye’de neslinin tükendiği bilinmekte. Endemik bir tür olan yılanboyun kuşunun da neslinin tükendiği bilinmekte. Türkiye’de balık türlerinin sayısı 472 olarak biliniyor fakat 50’si tükenme tehlikesi ile karşı karşıya. Akdeniz ve Ege kıyılarında bulunan ve nesli tükenme tehlikesi altında olan deniz kaplumbağaları ve Akdeniz fokları için bir an önce önlem alınmalı. Nesli tükenmekte olan daha onlarca türümüz mevcut. Bu türler sıkı bir denetim ile tespit edilmeli. Türkiye’nin bitki türlerinin %33’ü endemik. Türkiye’de yaklaşık 3000’ü endemik, toplam 9000’den fazla bitki türü var. Avrupa’ya oranla bitki ve endemik bitki sayımız oldukça fazla. İklim Kanunu’nda ise biyolojik çeşitliliği güvence altına alacak herhangi bir madde bulunmamakta.

Sera gazının kullanımını minimize etmemiz gerekmekte. Bu kapsamda, fosil yakıt kullanımı (kömür, petrol, doğalgaz) ile tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklanan metan salımının azaltılması gerekmekte. Doğaya zarar veren sektörlerin denetlenmemesi, özel sektöre serbest hareket etme özgürlüğü sağlamakta. Yasa beraberinde emisyon ticaretinden gelen gelirlerin, iklim krizinden zarar gören halka değil, özel sektör projelerine kazanç sağlaması planlanmakta. Yasa oluşturulurken sivil toplum kuruluşları ve bilim insanlarının deneyim ve fikirlerinden yararlanılmadan karar verildi. Kararlar alınırken kamu ve şirketlerin iş birliği ile karar alınması planlanmakta. Her şeye rağmen iklim kanunu coğrafyamız için önemli bir adım. Sürecin ilerlemesiyle birlikte bu adımın genişlemesi ve yeni önerilerin eklenmesi öngörülmekte.
Ülkemizde tarım, orman ve su havzalarına öncelik verilmelidir. Fosil yakıtların kullanımını azaltmak adına takvime bağlı adımlar atılmalıdır. Düzenli bir planlama yapılmalı ve kararlılıkla ilerlenmelidir. Ekolojik bütünlük sağlanarak toprağa, suya, canlılara ve yerel yaşam alanlarına yatırımlar yapılmalıdır. Sivil toplum kuruluşları ve bilim adamları, karar mekanizmasına dahil edilmelidir. Paris Anlaşması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi gibi uluslararası belgelere güvenilmeli ve bunlar eksiksiz bir şekilde ülkemize entegre edilmelidir.

Su yönetimi ve arazi tahribatının önlenmesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, ‘’Orman, tarım, mera ve sulak alanlarda iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için ilgili kurumlarca hazırlanan strateji ve eylem planları doğrultusunda su kaynaklarının etkin yönetimi sağlanacak.’’ ifadesini kullandı.
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu’nun çıkarılması için atılan adımlar, geç de olsa umut verici bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Uzun yıllardır iklim krizinin etkilerini doğrudan yaşayan bir ülke olarak, bu konuda yasal zeminin oluşturulması büyük bir ihtiyaçtı. Artık sadece sözde kalan taahhütler değil, somut adımlar atılması planlamaktadır. Türkiye’nin bu adımda küresel iklim hareketine güçlü bir katılım gösterileceği düşünülmektedir.
Yağmur Uluşahin ve Şahika Derin Türüt tarafından düzenlenmiştir.