İstanbul’da Köpeksizleştirme Siyaseti
- Elif Karakaş
- 28 Tem
- 3 dakikada okunur
1910 yılında meydana gelen Hayırsızada Vakası, sokak hayvanlarının yuvası olan İstanbul sokaklarında köpeklizleştirme siyasetinin uygulanmasına sebep olan bir olay. Vakadan bu yana ülke genelinde sokak köpeklerinin “uyutulması” adı altında gerçekleştirilen köpeksizleştirme politikası, sokak köpeklerinin bir “dost” yerine bir “tehdit unsuru” olarak görülmesinden kaynaklanan bir faaliyet olarak süregeliyor.

İstanbul halkının sokak köpekleri ile ilişkisinin bir dönüm noktası olarak kabul edilebilen Hayırsızada Köpek Sürgünü, dönemin yöneticileri tarafından toplanıp Sivriada’da aç ve susuz bir şekilde terk edilen 80 bine yakın sokak köpeğinden ismini alır. Sürgün, günümüzde Türkiye’de hayvanlara yönelik gerçekleştirilen politikaların ana kaynağı olarak tanımlanır. Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mine Yıldırım’ın yorumuna göre bu vakanın ”tarihi bir kırılma noktası” olarak tanımlanmasının sebebi de köpeklerin bir “mahalleli” ya da “komşu” olmaktan çıkıp bir “tehdit”e dönüşmesiydi. Dr. Yıldırım’a göre bu vaka sadece bir fiziksel uzaklaştırmayı değil aynı zamanda da toplumda sokak köpeklerinin yerini değiştiren sembolik bir şiddeti gösterir. Bu konu hakkında yaptığı doktora tezinde yer verdiği bilgilere göre dönemde köpeklerin öldürülmesi ulusal ve uluslararası kamuoyundan, özellikle hayvanların susuzluğa ve açlığa terk edilerek öldürülmesi sebebiyle tepki çekti.
Bugün ülkemizde meydana gelen birçok köpek saldırısından yaralanan ve hayatı son bulan birey dikkate alınarak insanların can güvenliğini korumak amacıyla bazı önlemler alınıyor. Ülkenin dört bir yanında meydana gelen köpek saldırılarına örnek verilebilecek yakın tarihte meydana gelmiş olaylardandan biri Konya’da sokak köpeği saldırısı sonucu hayatını kaybeden Rana El Selci olurken Ankara’da köpek saldırısı sonucu hayatını kaybeden Fatma Elmuhammed ve Edirne’de bir çocuğa saldıran köpekler de verilebilecek diğer iç karartıcı örneklerden.
Köpeklerin topluca sürgün edilerek değil kendi sokaklarında zehirlenerek veya vurularak öldürülmesinin ardından barınaklarda sokak köpekleri tedavi edilmeden izole ediliyordu. Günümüzde bu uygulamalar “uyutma”, “ötenazi” ve “nüfus kontrolü” gibi terimlerden oluşan isimleri alarak daha bilimsel çözümler olarak halka sunuluyor fakat Dr. Yıldırım’a göre bu terminolojik değişim amaç ve işlevde bir değişikliğe sebep olmadı. Şiddet artık daha az görülse de Türkiye sokaklarında hala köpeklerin tehcir, tecrit ve imhası; süregelen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Dr. Mine Yıldırım’a göre İstanbul’da köpeklerin kamusal alandan uzaklaştırılmasını amaçlayan köpeksizleştirme siyaseti; çok aktörlü olan ve sadece fiziksel olarak ortadan kaldırmadan ibaret olmayan, idari ve toplumsal boyutları olan bir siyaset biçimi. Temeli hayvanların yaşamına kast etmek olan bu politika Türkiye’de şiddet yoluyla denetim ve yok etme; ihtimam, koruma ve yaşatma olarak iki karşıt eksende işliyor. Bu eksenler, tarih boyunca pratiklerle iç içe geçmiş faaliyetler olarak görülüyor. Örneğin, 1910 yılındaki Hayırsızada Vakası, 1920-30 yıllarındaki mahallinde öldürme yani vurma ve zehirleme faaliyetleri ve 1990’lardan günümüze gündemde olan “uyutma” uygulamaları tarihsel akışta meydana gelen uygulamalar arasında yer alıyor.
Dr. Yıldırım, doktora tezinde köpeksizleştirme politikasının toplumsal ve kültürel yanının fazla olmasının sebebinin köpeklerin “düzen bozucu ve modernliğe aykırı” faktörler olarak görünmesi ve kentin modernleşme arzusunun bu pratiklerin amacı olarak yöneltilmesi olduğuna parmak bastı.
Ayrıca Yıldırım’a göre Türkiye’de sokak köpeklerine yönelik istikrarlı bir “ihtimam kültürü” var. Türkiye’deki ihtimam; halk tarafında sokak köpeklerinin beslenme ve koruma eylemlerinden oluşan örgütsüz ama sürekli bir kültürdür. Bu fikir, sadece hayvanları yaşatmayı sağlamakla kalmayıp halkın hayvanlarla iç içe geçerek kurduğu duygusal bağı güçlendirir. İhtimam kültürü bir bakım faaliyetinin dışında toplumsal hafızada yer eden mahalle etiğinin önemli bir parçasıdır.
Türkiye’nin dünya genelinde sokak hayvanları ve insanların arasındaki etiğin korunmasıyla tanındığı ve sokak hayvanlarının yüzyıllardır şehrin tarihi karakterini oluşturan önemli bir etmen olduğu göz önünde bulundurulduğunda sokak hayvanlarının “uyutma” gibi bilimsel terimlerle adlandırılarak öldürülmesi, hayvansever halk çapında tepkiye sebep oluyor. 1910 Hayırsızada Vakası’ndan bu yana devam eden köpek sürgünlerinin farklı şekillerde tarih boyunca gözlemlenmesi, sokakların hayvanlar için güvenli bi ortam olmaktan çıkmasına neden oluyor.
Şahika Derin Türüt ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlenmiştir.


