Gazze için Ateşkes Umudu
- Ela Özün Baltacı
- 3 saat önce
- 3 dakikada okunur
Uzun bir geçmişe dayanan Arap-İsrail savaşlarının bir parçası olan Filistin-İsrail çatışması, 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın (Filistinli paramiliter örgüt ve militarist siyasi parti) İsrail’e saldırısıyla başladı. Yaşanan olaylar eşliğinde İsrail’in halihazırda Arap birlikleriyle olan savaşı daha da ilerledi ve Filistin’e, özellikle Gazze’ye saldırılar başladı. Resmi olarak 8 Ekim 2023’te başlayan, Gazze Şeridi’nde meydana gelen soykırım sonucunda 20 bin 179’u çocuk olan, en az 67 bin 173 insan hayatını kaybetmiş; 1.9 milyona yakın Gazzelinin yaşam alanı ve şartları zarar gördü. Özellikle son günlerde ise, bu durumun sona erdirilmesi için ABD ve Almanya gibi aracı ülkeler Hamas ve İsrail arasında görüşmeler düzenlemekle birlikte ateşkesin yolunu açmaya çalışmaktaydı. Peki son günlerde nasıl gelişmeler oldu ve yapılan görüşmeler Gazze’nin geleceğini nasıl etkileyecek?

Alman Dışişleri Bakanı Johann Wadephul’un “son iki yılın en umut verici görüşmeleri” olarak nitelendirdiği Gazze ile yürütülen diplomatik süreçte en önemli gelişme 3 Ekim’de yaşandı. ABD başkanı Donald Trump’ın önerdiği ve bir süredir net bir yanıt verilmemiş ateşkes planının Hamas tarafından şartlı kabul edildiği bildirildi. Daha net bir kqrar belirtmemesine rağmen Hamas şartlı kabulle ilgili sinyaller vermekte ve bundan sonra görüşmelerin pozitif bir yönde ilerleyeceği diğer hükümetler tarafından da öngörülmekte. Buna karşı Donald Trump’ın hazırladığı 20 maddelik barış planının ise içeriğinin hala tam olarak paylaşılmamasının yanı sıra alınan bilgiler bizi bir ana fikre yönlendirmekte: İki tarafın da plan şartlarını kabul etmesiyle İsrail güçleri, sınırdan çekilecek ve bu süreçte hava saldırılarını ve topçu bombardımanını durduracak. İsrail’in planı kabul etmesinden sonraki üç gün boyunca hayatta ve hayatta olmayan tüm rehineler iade edilecek ve Hamas üyelerine af tanınacak. İnsani yardım ve kaynak sağlanacak, çevrenin onarılması için ekipmanlar getirilecek.
Sonrasında Gazze; Hamas’tan tamamen bağımsız, Trump, Tony Blair ve adı açıklanmayan başka birçok üyenin olduğu bir “Barış Kurulu” tarafından denetlenecek ve bu bölge apolitik bir Filistin yönetiminin altında olacak. Yönetim sadece halka kamu hizmeti sunacak ve insani yardımlarda rol sahibi olacak. Bu sırada Gazze’nin yeniden geliştirilmesi için bir plan hazırlanacak. Mısır ve İsrail sınır güvenliği sağlanacak ve uluslararası ortaklarla çalışılarak Filistinli polis güçlerine eğitim ve destek verilerek geçici bir ISF (Uluslararası İstikrar Gücü) oluşturulacak. Kurulan ISF geri çekilme sürecinde etkin olacak ve bölgede kontrol sağlanacak.
Son olarak İsrail ordusu, Gazze’den tam olarak çekilinceye kadar alınan topraklar ISF’de olacak. Bu kararlar bütününün basına yansıyan kısmı dışında İsrail’de, askeri harekatın Gazze şehrindeki eylemlerin durdurulması amacıyla siyasi talimatlar verilmesine rağmen saldırıların hala sürüyor olması da konunun hala açıklığa kavuşmadığını, Gazzelilerin hala yardıma ihtiyaç duyduklarını ve katliamın devam ettiğini göstermekte. Buna ek olarak İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da planın uygulanması ile ilgili İsrail içi ve dışı müttefikleri tarafından eleştiriliyor ve baskılanıyor olması da hiç şüphesiz ateşkes sürecini şu ana kadar yavaşlatmış ve yavaşlatacak etkenlerden biri.
Filistin tarafında ise Hamas’ın tavrının halen belirsiz olduğunu söylemek mümkün. Hamas, özellikle rehinlerin serbest bırakılması için ortaya atılmış olan planı bu yönden destekliyor ancak İsrail’in saldırıları sebebiyle silahsızlanmayı tercih etmiyor. İki devletin de bu yönden ilerleyebilmesi ve “silahsız” bir ortamın oluşturabilmesi için İsrail’in çekilme sürecinin ve geçiş döneminin yönetim sürecinin detaylandırılması gerekiyor. Bu bilgilerden yola çıkarak Hamas’ın şimdilik Trump’ın planını şartlı kabul ettiğini söyleyebiliriz. Tüm bu söylenenler ise hala bir sonuca varamıyor, eyleme geçirilmiyor. Gazze’de ve çevresinde askeri faaliyetler sürdürülüyor, hava saldırıları yapılıyor, siviller risk altında hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Bunun yanında mağdur bireylere yardım getiren gönüllüler ve araçlar İsrail hükümeti tarafından tutuklanıyor ve savaş bölgesine erişimleri engelleniyor. Bu durum bir barış ortamının oluşmasını zorlaştırıyor. Bu noktada, bundan sonra olacaklarla ilgili nasıl bir değerlendirme yapılabilir?
Ateşkese giden yolda ilk adımlardan biri rehinelerin serbest bırakılması. Ancak Hamas’ın ve İsrail’in talepleri arasında bu konuda çok fazla fark olduğu için silahlar bırakılmıyor ve güven garantilenemiyor. Aynı zamanda İsrail’in iç politikasına hakim olan koalisyon sistemi (parlamenter sistemde birden çok siyasi partiden oluşan hükümet sistemi) süreci istikrarsızlaştırıyor, baskın olan sağcı unsurlar ve ABD ittifakı da iki tarafın da yumuşamasını zorlaştırıyor. Bu nedenle İsrail’in saldırılarını durdurması yanında iç siyasetini de kontrol altına alması gerekiyor. “Barış” amacı altında yapılan bu görüşmelerde de aracı ülkelerin bu çatışma halinden kendilerine pay çıkarmaya çalışmaları da olası ve tehlikeli bir durumlardan biri. Bu nedenle yapılan planın maddelerinin çarpıtılması ve başka devletlerin çıkarlarına göre değiştirilmesi de ihtimaller arasında. Ateşkes sürecini en çok zorlaştıran bir diğer faktör de önceden bahsedildiği gibi karşılıklı güven oluyor. 1948’den beri Filistin ve İsrail arasında devam eden bu çatışmanın son bulması için ne kadar adım atılmış olsa da anlaşmaların taraflar tarafınca bozulması veya şartlara uyulmaması karşılıklı güveni giderek zorlaştırıyor.
Sonuç olarak 6 Ekim 2025’te başlamakla birlikte bir süre daha devam edecek olan ateşkes müzakerelerinin sonunda rehinelerin hem İsrail hem de Filistin tarafından birbirine verilmesi ve kalıcı bir barış planının uygulamaya geçirilmesi için silahlı güçlerin geri çekilmesi umuluyor.
Deren İlbeyi ve Şahika Derin Türüt tarafından editlendi.