top of page

Enflasyonla Mücadelede Yalnız İzlenen Yol

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), piyasa beklentilerinin aksine politika faizini 350 baz puan artırarak yüzde 46 seviyesine yükseltti. Banka, borç verme faiz oranını yüzde 49’a, borçlanma faiz oranını ise yüzde 44,5’e çıkardı. Karar metninde, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda, para politikasının sıkılaştırılacağı ifade edildi.

Bu süreç içinde likidite koşulları yakından izlenecek ve yönetim araçları etkin şekilde kullanılacak. Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlama hedefi doğrultusunda adımların kararlılıkla sürdürüleceğini vurguladı. Bu kararla birlikte, para politikasının sıkı bir çerçevede şekillendirilmesini sağlayacak. Alınan faiz artırımı kararı, yüksek enflasyonla mücadelede kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Türk lirasındaki değer kaybı ve yükselen fiyatlar, Merkez Bankası’nı daha sert önlemler almaya zorladı. Ekonomistler, faiz artışının kısa vadede kredi maliyetlerini artırarak talebi sınırlayacağını ve bu yolla enflasyonist baskıları azaltabileceğini belirtiyor. Ancak bu adımın ekonomik büyüme üzerinde yavaşlatıcı etkiler oluşturabileceği de ifade ediliyor.


(TCMB), Para Politikası Kurulu (PPK) toplantı özetini yayımladı. Özette, küresel ticaret politikalarına ilişkin belirsizliklerin korumacı adımlar sonrası arttığı ve bu durumun küresel ekonomi ile finansal piyasalar üzerinde riskleri belirginleştirdiği vurgulandı. Küresel büyüme beklentileri birçok ülke için aşağı yönlü güncellenirken, Türkiye’nin dış ticaret ortaklarının büyüme oranı beklentisi 2025 için yüzde 2,1’den yüzde 1,7’ye, 2026 için ise yüzde 2,4’ten yüzde 1,9’a düşürüldü. ABD'nin ticaret politikalarının seyri ve jeopolitik riskler, küresel ticaret ve ekonomik faaliyet açısından önemli risk unsurları olarak öne çıktı.


Şubat ayında perakende satış hacmi, aylık bazda yüzde 1,1, çeyreklik bazda ise yüzde 3,7 oranında arttı. Ticaret satış hacmi de aylık yüzde 2,5 artış göstererek iç talepteki canlılığı destekledi. Buna karşın hizmet üretim endeksinin yüzde 2,0 gerilemesi, hizmet sektöründe sınırlı bir zayıflamaya işaret etti. Kartla yapılan harcamalar, şubat ayında sınırlı bir toparlanma kaydederken, mart ayında bayram öncesi etkisiyle belirgin bir artış yaşadı. Tüketim eğilimlerinde farklılaşmalar da dikkat çekiyor: beyaz eşya satışlarında düşüş gözlenirken otomobil satışları önceki aylara göre yavaşlamış olsa da artışını sürdürdü. Bu durum, dayanıklı tüketim mallarına olan talepte seçici bir eğilimin başladığını gösteriyor.


Sanayi üretimi şubat ayında mevsimsel etkilerle yüzde 1,6 azalırken çeyreklik bazda yüzde 0,9 oranında artış kaydetti. İnşaat üretim endeksi ise deprem sonrası toparlanmanın etkisiyle çeyreklik bazda yüzde 10,3, yıllık bazda yüzde 13,8 yükseldi. İstihdam edilen kişi sayısı şubat ayında 32,3 milyona ulaşırken işsizlik oranı yüzde 8,3’e geriledi. Dış denge tarafında ise cari işlemler dengesi 4,4 milyar dolar açık verirken, 12 aylık birikimli açık 12,8 milyar dolara yükseldi. Mart ayında hem ihracat hem de ithalat artış gösterdi, ancak dış ticaret açığında sınırlı bir daralma dikkat çekti. İthalattaki yavaşlama, iç talepteki dengelenme sinyallerini güçlendiriyor.

Türkiye’nin aksine, dünya genelinde birçok merkez bankası faiz indirimine yöneliyor. ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), ekonomik büyümedeki yavaşlama ve enflasyonun gerilemesi nedeniyle faiz oranlarında indirime gitme sinyalleri veriyor. İngiltere Merkez Bankası’nın da önümüzdeki aylarda faiz indirimi yapması bekleniyor. Küresel çapta faizlerin düşürülmesi, ekonomileri canlandırmayı ve finansal koşulları gevşetmeyi amaçlıyor.


Türkiye'nin faiz artışı kararı, küresel eğilimlerden ayrışarak ülkenin kendine özgü ekonomik koşullarına işaret ediyor. Yüksek enflasyon ve döviz kuru baskıları, para politikasında sıkı bir duruşu zorunlu hale getiriyor. Uzmanlar, Türkiye’nin enflasyonu kontrol altına alabilmesi için sıkı para politikasını sürdürmesi gerektiğini, ancak büyüme dinamiklerinin de dikkatle izlenmesi gerektiğini vurguluyor. Çünkü geçmiş yıllarda yaşanan erken gevşeme adımları, enflasyon beklentilerinin bozulmasına ve kur istikrarsızlığına yol açmıştı. Bu deneyimlerden hareketle, piyasa güveninin kalıcı biçimde yeniden inşa edilebilmesi için faizlerin sadece yükseltilmesinin değil, aynı zamanda yeterince uzun bir süre yüksek tutulmasının kritik olduğu ifade ediliyor. Bununla birlikte, sıkı para politikasının ekonomik büyüme üzerindeki olası yan etkileri de dikkatle izlenmeli. Yüksek faizler, yatırım ve tüketim harcamalarını yavaşlatabileceğinden, büyüme dinamiklerinde bir zayıflama riski taşıyor. Özellikle iç talebe dayalı sektörlerde daralma yaşanabileceği ve işsizlik oranlarında sınırlı da olsa bir artış görülebileceği değerlendiriliyor.


Türkiye'nin faiz artışı kararı, kısa vadede ekonomiyi soğutarak enflasyonu dizginlemeyi amaçlarken uzun vadede doğru bir stratejiyle desteklenmediği takdirde büyüme ve istihdam üzerinde baskı yaratabilir. Bu nedenle önümüzdeki süreçte hem para politikasının hem de makroekonomik reform adımlarının bütüncül bir bakış açısıyla yürütülmesinin kritik öneme sahip olması bekleniyor.


Şahika Derin Türüt tarafından düzenlendi.

bottom of page