
2024’ün Kasım ayından beri oynanan Okan Bayülgen’in, İrlandalı ünlü yazar Bram Stoker'ın klasik eseri "Drakula"dan ilham alarak yeniden yazdığı ve yönetmenliğini de üstlendiği "Drakula” oyununu geçtiğimiz çarşamba günü izleme fırsatı buldum. Okan Bayülgen’in de oyunun sonunda söylediği gibi, böylesine büyük acıların yaşandığı bir süreçte sanatla kucaklaşmak bir anlığına da olsa iyi geldi. Oyun, ince düşünülmüş sahneleriyle adeta iyilik ve kötülük kavramlarını sorgulamamızı sağlıyor, üzerinde derin derin düşünme fırsatı tanıyor. Özellikle oyunun sonlarına doğru sorulan sorularla, bir sonuca varmamızı sağlıyor.
Oyunu izlemek isteyenler için oyundaki merak duygusunu yitirmeden oyunun başını hızlıca özetlemek istiyorum, bu sayede oyun ilk başladığında, “Burada ne oluyor şimdi?” gibi soruların sorulmasını bir nebze de olsa engelleyebiliriz.

Oyun, bir tren yolculuğunda başlıyor ve seyirciler de bu trenin bir parçası. Tren görevlileri, seyircilere sesleniyor, hatta seyircilerin arasından oyuncular sahneye katılıyor. Oyunun bu şekilde oynanması seyircileri oyunun içine daha iyi çektiği için benim çok hoşuma gitmişti. Bu tren, 1973 yılının son gününde Drakula’nın şatosuna doğru ilerliyor ve içerisinde vampir avcısı ve kendi söylemiyle adalet avcısı olan Van Helsing (Hayko Cepkin), Mina (Gizem Erdem), Jonathan (Devrim Özder Akın) ve Lucy (Cüneyt Üstün) bulunuyor. Hayko Cepkin'in oynadığı Drakula'yı görmek için atıldıkları yolculuk da bu trenin içerisinde ilerliyor.

Oyun hakkında en sevdiğim şeylerden birisi de başrolü belirlemenin oldukça güç olmasıydı. Her ne kadar Van Helsing ve Drakula başrol oyuncuları gibi gözükse de bana göre başrol sayısı neredeyse sekiz, hatta oyunda yeterince sözü olan her karakter. Bu sayede oldukça dinamik bir oyun izleme fırsatımız oluyor ve takip edebileceğimiz birden fazla hikaye karşımıza çıkıyor.

Oyunun süresini ben oldukça uzun buldum, verilen 10 dakikalık arayla beraber yaklaşık olarak 2.5 saat sürüyor. Ancak oyunun uzun olması beni asla sıkmadı, aksine daha çok heyecanlandırdı. Oyundaki detayları fark ettikçe daha da heyecanlandım ve resmen gözlerimi kırpmadan izledim.
Oyunun prodüksiyonuna da değinmesem olmaz diye düşünüyorum. Uniq Hall’da izlediğim oyunun sahne dekorları, kostümleri ve özellikle de söylenen şarkılar adeta büyüleyiciydi. Tüm oyuncuların muhteşem sesleriyle belirli bölümlerde söyledikleri şarkılar çok güzeldi. Aynı zamanda dönemin şarkılarının canlı çalındığı orkestrada; Ahmet Güvenç, Uraz Kıvaner, Ayhan Öztoplu, Sertan Küley ve Murat Tükenmez gibi isimler de bizlere eşlik ediyor.

Oyuna renk katan ve bizleri de onlara ne olduğunu düşündüren oldukça eğlenceli “otomatları” Berkay Kuşkonmaz, Burcu Uçatenik, Dilara Suer, Elif Aleyna Özdem, Uğurcan Uğurluer ve Yıldız Gökmen, müthiş bir şekilde canlandırıyor. Bu karakterler, seyircileri "otomasyonlaşma" süreci hakkında sorgulatıyor.
Artemisia Gentlienchi (Gökşen Ateş), Johann Sebastian Bach (Onur Şenol), Emily Gerard (Nihal Usanmaz) Michelangelo Merisi Da Caravaggio (Uğurcan Uğurluer) ve Otmar Von Verschuer (Gürdal Tak) gibi birçok tarihi figürle de zenginleşen Drakula, asıl canavarın kim olduğunu sorgulamanızı sağlıyor. Bir diğer deyişle, "Drakula" oyunu, yalnızca bir öykü anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda bizleri felsefi bir sorgulama yapmaya itiyor.

Oyundaki karakterler hakkında pek fazla bilgi vermemek lazım çünkü bence bunu oyun sırasında fark etmek daha keyifli. Ancak oyunun öncesinde ve sonrasında satılan fiyatı 50 Türk lirası olan kitapçığa mutlaka oyundan önce tam olarak okumasanız bile hafif göz gezdirmelisiniz. Bu sayede oyuna daha iyi hazırlanabilirsiniz.
Özellikle oyun bittikten sonra Hayko Cepkin ve Okan Bayülgen’in verdiği söyleşi ile onları neden bu kadar çok sevdiğimi bir kere daha hatırladım. Gerçekten seyirciyle bütünleşmek ve fikir alışverişi yapmak açısından söyleşilerin oldukça iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum, Okan Bayülgen’in de bu açıdan düşünüyor olması beni çok sevindirdi.
Hayko Cepkin’in ve Okan Bayülgen’in muhteşem performanslarıyla oynadıkları “Drakula” oyununu Şubat ve Mart aylarında Uniq Hall’da izleyebilirsiniz. İyi seyirler!
Can Tarhan ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlendi.