top of page

Marmara’daki Müsilaj Sorunu: Prof. Dr. Yeşim Büyükateş ile Röportaj

Yazarın fotoğrafı: begum guvencbegum guvenc

Marmara Denizi’nde görülen müsilaj, diğer adıyla deniz salyası, son dönemlerde yoğunlaşarak çevre ve deniz ekosistemi üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratıyor. Marmara Denizi’nin geleceği için göz ardı edilemez bir tehdit haline gelen bu sorununun artışında denize bırakılan atıklar, tarımsal kimyasallar ve deniz suyu sıcaklıklarının yükselmesi gibi faktörler önemli rol oynuyor. Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Temel Bilimler Bölüm Başkanı ve Çanakkale Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı; Marmara Denizi’ni alarma geçiren bu problemin nedenleri, gelecekteki olası seyri ve ona karşı alınabilecek önlemler hakkında İstanbul Günceleri’ne röportaj verdi.



Sizin cümlelerinizle müsilaj nedir ve nasıl oluşur? Müsilajın doğal ve insan kaynaklı nedenleri nelerdir? Durdurulabilir ve önlenebilir bir sorun mudur?


“Müsilaj, deniz salyası ya da kaykay” olarak bilinen oluşum, denizel sistemde doğal olarak bulunan mikroskobik organizmaların uygun ortam şartları altında çoğalması sonucu ortaya çıkar. Genellikle diyatom ve dinoflagellat türü fitoplanktonik organizmaların sayılarının artmasıyla meydana gelir. Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, ilkbaharın gelmesiyle güneş ışığı açısının artması, günlerin uzun olması sebebiyle fitoplanktonik organizmalarda fotosentetik aktivite artar ve bu organizmaların yoğun olarak çoğalmalarına sebep olur. Bu organizmalar çeşitli şekillerde strese girdiklerinde ya da azot, fosfor gibi besleyici elementlerin sistemdeki miktarları farklılık gösterdiğinde çeşitli organik maddeler salgılar. Bunların birleşmesiyle de müsilaj olarak isimlendirilen bu jelimsi, yapışkan oluşumlar meydana gelir. Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar olan zooplankton, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar müsilaj ile birleşip bir “organik çorba” oluşturmaktadır.


Müsilaj oluşumunu tetikleyen faktörler arasında, iklimin yer değiştirmesi nedeniyle mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, su kolonundaki durağanlık, rüzgar ve rüzgarsızlık etkisi, yağışlarla aralıklı olarak tarımsal arazilerden ve yerleşim bölgelerinden sisteme taşınan azot ile fosfor gibi besin elementleri bulunur. Ayrıca diyatomların çoğalması için gerekli olan silikat seviyelerindeki artış da müsilaj oluşumunu tetikleyen nedenler arasındadır.


Müsilaj organik bir oluşumdur, dolayısıyla hem su kolonunda hem de sedimentte bakteriler vasıtasıyla parçalanıp ayrışıp tekrar inorganik maddeye dönüşür. Mevsimsel sıcaklıkların, olması gereken dönemde yaşanmasını istiyoruz. Yaz aylarında su sıcaklıklarının artması doğal bir durumdur ve olumsuz bir etki yaratmaz. Zaten beklentimiz, yaz aylarında su sıcaklığının yükselmesidir. Yanı sıra yaz aylarında görülen plankton popülasyonu, müsilaj oluşturan popülasyondan farklıdır. Bu nedenle yaza doğru su sıcaklıklarının artmasıyla birlikte, mevcut müsilaj oluşturan organizmaların sistemden ayrılmasını bekliyoruz.


Su sıcaklıklarındaki artış ve azot, fosfor gibi besin elementlerinin miktarlarındaki azalması müsilajı oluşturan organizmaların çoğalma hızlarını yavaşlatır, bu da yoğun tabakaların oluşmasını engeller. Rüzgar hızı ve yönündeki değişiklikler de akıntıları etkileyerek müsilaj birikimini azaltır. Daha önce oluşan ve dibe çöken müsilaj, sedimentteki bakteriler tarafından ayrıştırılır. Bu süreç sonucunda birikim bazı bölgelerde azalmış ya da ortadan kalkmış olarak görülebilir. Zooplanktonik organizmalar, balıklar ve yavruları da müsilaj üzerinden beslenebilir, enerji harcamadan besinlerine ulaştıklarından müsilaj sonrası bazı türlerde artışlarla da karşılaşabiliriz.


2. Türkiye’de daha önceki yıllarda müsilajla ne zaman ve ne kadar uzunlukta karşılaşmıştık?


Ülkemizde Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nde ilk olarak 1994 yılında meydana gelmiştir. Özellikle Çanakkale Boğazı ve Marmara'da 2007-2008 döneminde oldukça yoğun bir şekilde görülmüş ve süreç de oldukça uzun olmuştur. 2020-2021 döneminde yaşanan Müsilaj oluşumu Mart ayından itibaren Haziran sonuna kadar yoğunlaşarak devam etmiştir. Yine 2024 yılı Eylül-Ekim ayları itibarıyla başlayan müsilaj oluşumu Aralık sonu ve Ocak 2025’ten itibaren yoğunlaşarak kıyısal birikimle yüzeyde görünür hale gelmiştir.


3. Marmara Denizi’ndeki müsilajın güncel durumu nedir?


2021 yılında yoğun olarak gözlemlenen müsilaj, son dönemde özellikle Erdek Körfezi'nde başlayarak yaklaşık 45 gün içinde İzmit Körfezi'ne kadar yayılmıştır. Müsilaj oluşumu deniz yüzeyinden 5 ila 25 metre arasında değişen derinliklerde tespit edilmiştir. Aralık sonu ve Ocak 2025 itibariyle de sistemin durgun olması, rüzgarsızlık ve su sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde olmasıyla zaman zaman yüzeyde yoğun birikimler olarak görülmektedir.


4. Marmara Denizi’ndeki müsilaja yol açan başlıca etkenler nelerdir?


Marmara Denizi'nde müsilaj oluşumuna neden olan başlıca etkenler deniz kirliliği ve atık boşaltımıdır. Evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklar, doğrudan ve yetersiz arıtılarak Marmara Denizi’ne bırakılıyor. Bu durum müsilajın temel sebeplerinden biri. Arıtma tesislerinin yetersizliği ve ileri biyolojik arıtma sistemlerinin eksikliği, denizde organik madde ve azot, fosfor gibi besin tuzlarının denizde birikmesine neden olur. İklim değişikliği ve deniz suyu sıcaklığının artışı da bir diğer önemli faktör. Küresel ısınmanın etkisiyle bütün Akdeniz sisteminde olduğu gibi Marmara Denizi’nde de su sıcaklıkları artmaktadır. Artan sıcaklık, planktonik organizmaların, özellikle fitoplanktonun aşırı çoğalmasına ve organik madde üretiminin artmasına neden olur. Sıcaklık artışı, denizdeki çözünmüş oksijen miktarını düşürür ve müsilaj oluşumunu hızlandırır.

Deniz ekosistemindeki bozulmalar da müsilajın yayılmasını kolaylaştırır. Marmara Denizi, Karadeniz ve Akdeniz arasındaki su değişimi nedeniyle kendine özgü bir ekosisteme sahip. Ancak kirlilik ve iklim değişikliği bu dengenin bozulmasına yol açıyor. Deniz tabanındaki oksijen seviyelerinin düşmesinin organik maddenin parçalanmasını zorlaştırması ve fitoplanktonik organizmalarda dengenin bozulması gibi etkenler müsilajın yayılmasını hızlandırır. Ayrıca tarımda kullanılan gübrelerin (azot ve fosfor içeren kimyasallar) denize ulaşması sonucu bu besin maddeleri, planktonun aşırı çoğalması ve böylelikle müsilajın yayılmasına yol açar. Son olarak, deniz sirkülasyonunun zayıflaması müsilajın oluşumunda büyük bir rol oynuyor. Marmara Denizi, çevresindeki akıntılar ve rüzgarlar sayesinde doğal olarak kendini temizleyebilmektedir. Ancak su hareketliliğinin azalması, müsilajın deniz yüzeyinde ve tabanında birikmesine neden olur. Özellikle kıyı bölgelerinde suyun durağan olması müsilajın oluşumunu ve yayılımını daha da hızlandırır.


5. Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun gelecekteki seyrini nasıl görüyorsunuz?

İklim değişimi, küresel ısınma ve mevsimlerin kayması “yeni normalimiz” olarak değerlendirilmelidir. İklim değişiminin Akdeniz sisteminde deniz müsilajı ve mikrobiyal patojenler üzerine potansiyel etkisini çalışan araştırmacılar, müsilajın yayılım ve dağılımının iklim değişimine bağlı yüzey suyu sıcaklığındaki artışlarla ilgili olduğunu da belirtmişlerdir. Özellikle iklimlerin yer değiştirmesi dolayısıyla mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, örneğin ilkbaharın çok uzun sürmesi ya da kış aylarıyla ilkbahar sıcaklıklarındaki benzerlikler bu sürecin uzamasında önemli etkenlerdir. Dolayısıyla bu etkiler devam ettiği ve sisteme evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenler ile tarımsal araziler gibi noktasal olmayan kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükü kontrol edilip azaltılmadığı sürece sorunun devam etmesi ve ileriki yıllarda tekrar yaşanması muhtemeldir. Ancak, denizel sistemler dinamik sistemlerdir, dolayısıyla sistemi strese sokan, tehdit eden unsurlar ortadan kalktığında kendilerini yenileme olanağı bulabilirler.


6. Müsilaj sorununun giderilmesi ve gelecekte önlenmesi için hangi uzun vadeli çözümler uygulanabilir?


Müsilaj sorununun giderilmesi için öncelikle ekosistemin korunması önemli. Sulak alanların korunması, aşırı avlanmanın önlenmesi, kıyı erozyonunun kontrol altına alınması ve habitat kaybının engellenmesi gerekli. Evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıklarının denize arıtılmadan deşarjının engellenmesi amacıyla ileri biyolojik arıtım tesisleri yaygınlaştırılmalı. Yağmur suyu ve atık suyun yönetimi için projeler hayata geçirilmeli. Tarımsal gübre, herbisit ve pestisitlerin denizlere ulaşmasını önlemek amacıyla sürdürülebilir tarım uygulamaları teşvik edilmeli, bu yönde etkili planlamalar yapılmalıdır. Doğal balıkçılık yerine çevreye zarar vermeyen temiz balık yetiştiriciliği desteklenmelidir. Biyolojik, hidrolojik ve ekolojik parametrelerin düzenli ölçümü için kapsamlı izleme sistemleri yaygınlaştırılmalıdır. Son olarak atık yönetimi ve çevre koruma konularında toplumun farkındalığını artırmak, müsilajla mücadelede kritik bir adımdır.


7. Devlet bünyesinde müsilaj için alınabilecek önlemler sizce neler olabilir?


Uzun vadeli çözümlerin yanı sıra sadece müsilajdan etkilenen bölgelerde değil denize, göl ve akarsu sistemlerine kıyısı olan bölgelerde insan kaynaklı kirlilik önemli bir sorun olduğundan, atık arıtımı ve yönetimi, iklim değişimlerinin sucul sistem üzerine etkisini değerlendirmek, etkin denetleme, kontrol metodlarının geliştirilmesi, erken uyarı sistemlerinin entegrasyonu için Valilikler, Belediyeler, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, DSİ ile bu kurumların yereldeki temsilciliklerinin birlikte çalışması önemlidir.


8. Macro önlemlerin yanında sorumlu vatandaşlar olarak bireysel ölçekte neler yapabiliriz? Kişisel atılan adımların müsilajın seyrinde kayda değer bir etkisi olur mu?


Fosfor bazlı sentetik deterjan kullanımını azaltmak, soğuk suda çözünen deterjanlar yerine sıcak suda çözünen deterjanları tercih etmek, evlerimizde ve çalışma alanlarımızda atıkları en az seviyeye indirmek ve geri dönüşümü benimsemek bireysel olarak alabileceğimiz önlemler arasındadır. “Her küçük adım ve çaba önemlidir”, dolayısıyla bir kişi önce kendi ailesi ve arkadaş çevresinde farkındalık yaratırken bu toplumsal bir katkıya dönüşebilir.


9. Müsilajı temizlemek için hangi yöntemler kullanılıyor ve Türkiye'de müsilaj ile mücadele için yürütülen bilimsel çalışmalar nelerdir?


Türkiye’de müsilajı hem kısa vadeli temizleyici, hem de uzun vadeli önleyici adına stratejileri kapsayan çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Mekanik temizleme yöntemleri arasında yüzey temizleme araçları kullanılıyor ve deniz yüzeyindeki müsilaj, vidanjörler ve özel filtreleme sistemleriyle toplanarak bertaraf ediliyor. Ağ ve kepçeler, balıkçılar ve çevre ekipleri tarafından deniz yüzeyindeki biriken müsilajı toplamak için kullanılıyor. Pompalama sistemleri ise müsilajın denizden çekilerek arıtma tesislerine yönlendirilmesini sağlıyor.


Biyolojik yöntemlerde, müsilajı parçalayabilecek bakteri ve enzimler suya bırakılarak doğal biyolojik ayrışma süreci hızlandırılır. Ekosistemin doğal dengesi sağlanarak fikoplankton dengesi sağlanır. Kimyasal yöntemlerde ise kimyasal çöktürücüler kullanılır ve müsilajın su içinde parçalanması ve çökeltilmesi sağlanır. Oksijenlenme sistemleriyle deniz suyundaki oksijen seviyesi artırılarak su sağlığı iyileştirilir.


Atık yönetimi ve önleyici çalışmalarda, evsel ve sanayi atıklarının denize doğrudan boşaltılması önlenilir ve ileri biyolojik arıtma sistemleri uygulanır. Tarımda kullanılan gübreler ve atık suların içerdiği azot ve fosfor oranı düşürülerek müsilaj oluşumuna neden olan besin maddeleri azaltılır. Deniz ekosistemini desteklemek amacıyla yapay resifler yerleştirilir. Böylece biyolojik çeşitlilik artırılır ve deniz altındaki su hareketlerini artıracak projelerle müsilajın yayılmasını önlemek hedeflenir.


Bu yöntemler, Türkiye’de özellikle Marmara Denizi'nde müsilajın temizlenmesi ve önlenmesi için kullanılmaktadır. Hem bilim insanları hem de yerel yönetimler bu süreçleri sürdürülebilir hale getirmek için çalışmalarını sürdürmektedir.


Türkiye'de müsilajla mücadele kapsamında çeşitli bilimsel çalışmalar yürütülmektedir. 2021 yılında oluşturulan Marmara Denizi Eylem Planı Bilim ve Teknik Kurulu, bu çalışmaların başında gelmektedir. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Marmara Denizi'nde 2021 yılında ortaya çıkan müsilaj sorununun nedenlerini araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek amacıyla bir Araştırma Komisyonu kurmuştur. Bu komisyon, müsilajın sebeplerini inceleyip çözüm önerileri geliştirmiş ve çalışmaları TBMM’nin resmi web sitesinde yayımlanmıştır. Komisyonun hazırladığı rapor, müsilaj sorununun çözümüne yönelik öneriler ve alınması gereken önlemleri içermektedir. Bu rapor, ilgili kurum ve kuruluşlara rehberlik etmesi amacıyla yayımlanmıştır. Yanı sıra, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) ile birlikte, Marmara Denizi havzasında toplam azot ve fosfor kirletici yüklerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Bu kapsamda, kirletici kaynakların tespiti ve azaltılması için raporlar hazırlanmıştır.

Çeşitli üniversiteler, Araştırma Enstitüsü ve Araştırma Merkezlerindeki araştırmacılar da Marmara Denizi'nde müsilajın biyoçeşitliliğe etkileri, oluşum mekanizmaları, kirletici faktörlerin izlenmesi ve azaltılması gibi konularda çeşitli araştırmalar yürütmüş ve sürdürmektedir. Bu çalışmalar, deniz ekosisteminin korunması ve müsilajın önlenmesi için bilimsel temelli çözümler sunmayı hedeflemektedir.

10. Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu önlenmezse gelecekte bölgedeki deniz ekosistemi nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir? Müsilajın biyoçeşitlilik üzerindeki uzun vadeli sonuçları nelerdir?


Özellikle deniz dibinde birikimi uzun süreçli olduğundan sedimentteki organizmalar üzerine baskısı yoğundur. Örneğin, midye, istiridye gibi çift kabuklu yumuşakçalar, süngerler, mercanlar ve deniz çayırlarının üzerini kaplayarak hem oksijen alışverişini hem de fotosentezi olumsuz etkiler, ölümlerine sebep olabilir. Bu organizmaları tüketen ve deniz çayırlarını beslenme, üreme ve barınma alanı olarak kullanan organizmalar da bu nedenle denizel sistemde bulunmayabilir. Dolayısıyla, uzun vadede besin zinciri ve biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkileri olabilir. Yanı sıra Askıdaki katı madde yükü fazla olduğu için denizel sistemde ışık geçirgenliğini etkileyip, fotosentez mekanizması üzerinde negatif etkisi söz konusudur. Bu nedenlerle denizel besin ağında sorunlar oluşur ve yine biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkilerini görebiliriz. Bakteriyel ayrışma yoğundur, sucul sistemde oksijen miktarı olması gerekenden (5 mg/L çözünmüş oksijen miktarının altı istemediğimiz bir değerdir) daha düşük olacağından sistem içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan organizmalarda ölümlerle karşılaşılacaktır. Sistemde oksijen azlığına ve yüksek kirlilik yüküne toleransı yüksek organizmalar diğer türlerin yerini alabilir, bu da yine biyolojik çeşitlilikte ve verimde azalmaya sebep olur.


Derin Arda Erkul ve Can Tarhan tarafından editlendi.

bottom of page