top of page

Kan, Altın ve Gözyaşı: Sudan’ın Kısa Tarihi

Sudan günümüzde bebek ölümleri, ortalama yaşam süresi, kişi başına düşen GSYİH gibi pek çok endekste son sıralarda. Sudan, günümüzde Vatandaşlarının can güvenliğini emniyete alamayan ve onlara karşı olan sorumluluklarını yerine getiremeyen bir başarısız devlet. Peki ya bu durum hep böyle miydi?


Sudan’ın Uzak Tarihi

Sudan’da ilk yerleşim yerleri MÖ 2500’lü yıllarda kuruldu. Yaklaşık 1500 yıl boyunca Kerma Krallığı yönetiminden sonra Mısır egemenliği altına giren Sudan, MÖ 1000’li yıllarda Kuş Krallığı olarak mısırdan bağımsızlığını kazandı. MS 4. yüzyılda Kuş İmparatorluğu’nun çöküşüyle Sudan 3 krallığa ayrıldı: Nübye, Alodya ve Mukurra. Bu 3 krallık döneminde Sudan ve çevresindeki coğrafyada Hristiyanlık inancı yayıldı. 14. yüzyılda Arap işgalleri sonucunda bu krallıkların çökmesiyle bölgede 300 yıl boyunca bir islamileşme süreci gerçekleşmiştir. Bu islamileşme süreci sonucunda ortaya kuzeyde Müslüman bir çoğunluk ve güneyde Hristiyan bir azınlık ortaya çıktı. Bu dini ayrışma, 20.yüzyıldan itibaren Sudan’da çeşitli iç savaşların başlamasının temel sebebi oldu.

ree

Sudan’ın Yakın Tarihi

1821 yılında Kavalalı Halil Paşa’nın seferiyle Osmanlı boyunduruğu altına giren Sudan, 1885 yılında İstanbul Antlaşması’nın imzalanmasıyla Mısır Hidivliği ile birlikte İngiliz mandası altına girdi. Sudan’daki İngiliz kontrolü 1899 yılında Mısır ve İngiltere arasında imzalanan eş yönetim antlaşmasıyla resmileşti. Bu noktadan sonra 57 yıl boyunca Sudan Mısır-İngiliz eş yönetiminde kaldı. Ancak daha önce bile çatlaklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Kuzey ve Güney arasında dini farklılıklar dışında ekonomik gelişim, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişim gibi alanlarda çok büyük farklılıklar vardı. Bununla birlikte İngiliz yönetimi sırasında Güney’in bilinçli olarak Kuzey’den izole edilme politikası (closed districts policy) sebebiyle Sudan’da ortak bir milli kimlik oluşmamıştı. Bu durum, Kuzeylilerin Güneylilere ayrımcılık yapmasına ve iç çatışmaları kırılma noktasına gelmesine sebep oldu. Ortak kimliğin eksikliği, dini ve ekonomik ayrımların sonucu olarak Kuzeylilerin, Güneylileri sindirip islamileştirmeye çalışması, en önemlisi de 1956 yılında devreye girip Sudan’ı Mısır’dan ayıracak olan özyönetim antlaşmasıyla kabul edilen anayasanın şeriat hukukuna yer vermesi, 1955 yılında Torrit İsyanı ve 1. Sudan iç savaşına sebep oldu. 1964 yılında yaşanan Ekim Devrimi’yle çoğulcu ve federal bir anayasa için çalışmalara başlandı. Bu dönemde Güney’de şeriat uygulaması kısıtlanırken Kuzey’de şeriat esnetildi ve modern yasalar için çalışmalara başlandı.

1969 yılında Sudan Baas hareketinden etkilenip Jaafar Nimeiri sivil hükümete darbe yapınca, şeriat Güney’de tamamen kaldırıldı. Seküler ve sosyalist politikalar izleyen Nimeiri, Güney’de şeriatı kaldırmanın dışında Kuzey’de de şeri hükümlerin hukukta kullanımdan kaldırılıp yerlerine modern kanunların yazılması sürecini hızlandırdı. 1972 yılında Addis Ababa Antlaşması’yla Güney Sudan’a resmen özerklik tanındı ve birinci iç savaş resmen sona erdi. Lakin 1971 yılında komünist bir darbe girişiminden sonra rejimi ciddi bir şekilde sağa sapan Nimeiri, 1983 yılında gittikçe popüler hale gelen İslamcı partilerin yükselişini durduracağı umuduyla Eylül Yasaları’nı ilan ederek Güney’in özerkliğini kaldırdı ve şeri hükümleri geri getirdi. Bunun bir sonucu olarak 2. Sudan İç Savaşı başladı.

1985 yılında Nimeiri başka bir askeri darbeyle indirildi ve sivil bir hükümet yönetimi devraldı. Ancak yeni hükümet iç savaşı bitirecek kapsayıcı bir çözüm üretemedi. 1989 yılında Omar el-Beşir darbe yaparak katı İslamcı bir rejim yürürlüğe koydu. Nimeiri’nin getirdiği şeri hükümler daha katı bir şekilde uygulanmaya ve Güney’deki Hristiyanlara karşı etnik temizlik politikası yürütülmeye başlandı.

2005 yılında Naivasha Barış Antlaşması ile Güney Sudan’a tekrardan özerklik verilip güneyin laik hukuka geçmesine izin verildi. 2011 yılında Güney Sudan referandum yoluyla bağımsızlığına kavuştuğunda güneyde laiklik güvence altına alındı. Ancak Güney Sudan’ın ayrılması, Kuzey Sudan’ın ülkenin petrol gelirinin %85’ini kaybetmesine sebep oldu. Bu ağır ekonomik kayıp, Arap Baharı Sudan’a sıçrayınca ülkede Beshir karşıtı gösteriler patlak verdi ve bu gösterilerin sonucu olarak 2019 yılında Beshir hükümeti devrildi. Ancak bu hükümette 2021 yılında bir darbeyle devrildi ve Abdel Fattah Al-Burhan yönetiminde bir askeri cunta kuruldu. Bu darbe sonrasında ikinci iç savaş sırasında örgütlenen arap aşiretlerini çatısı altında toplamış olan Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (RSF) orduya entegre etme planının 2023 yılında ortaya koyulması sonucunda RSF Burhan hükümetinin tanımadığını açıkladı ve Sudan’da üçüncü bir iç savaşın başlamasına sebep oldu.

ree

Darfur Altını

Üçüncü savaşın iki tarafta da pek çok finansörü var, bu finansörlerden en önemlisi RSF’ye destek veren Birleşik Arap Emirlikleri. Birleşik Arap Emirlikleri’nin RSF’ye destek vermesinin en önemli sebebi, RSF’nin kontrol ettiği Darfur bölgesinde dünyadaki altın kaynaklarının önemli bir bölümünün bulunması. Darfur’da 1000 tondan fazla altın rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bu altını ele geçirmek, Arap devleti için büyük önem taşıyor.

Darfur bölgesinin en büyük kenti olan El-Fashir’in iki hafta önce RSF eline geçmesi sonrası örgüt, şehirde toplu kıyım gerçekleştirdi. On binlerce yıldır savaşa ve kaos’a şahit olan Sudan, önümüzdeki yıllarda da Altın ve Petrol uğruna vahşet’e şahit olacak.


Yağmur Uluşahin ve Şahika Derin Türüt tarafından editlendi.

bottom of page