top of page

İznik Gölü’nden Vatikan’a Uzanan Tarih

2014 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü “Tarihi Kültürel Mirası Tespit ve Havadan Fotoğraflama Çalışmaları” esnasında İznik Gölü’nün derininde anıtsal bir bazilika keşfedildi. Bu bazilika sadece arkeolojik değil, aynı zamanda sembolik bir yapıyı da temsil ediyor. Antik çağlarda Askania Gölü olarak bilinen İznik Gölü'nde yer alan, 600 metrekarelik bu doğu-batı cepheli bazilika, sualtı arkeolojisinin en merak edilen keşiflerinden biri olarak kabul ediliyor. Tarihî yapı, aynı zamanda Hristiyanlık tarihi için de önemli bir dönüm noktası olan Birinci İznik Konsili’yle doğrudan ilişkili.



Katolik dünyasının ruhani lideri olarak kabul edilen Papa 14. Leo, 2025 yılı içerisinde İznik’i ziyaret edeceği ve tarihi konsilin 1700. yıl dönümünü orada olacağını belirtti. İznik Konsili, miladi 325 yılında Roma İmparatoru Konstantin’in isteğiyle Bithynia bölgesindeki İznik (Nicaea) kentinde toplanmıştır. Bu konsil, Hristiyanlık inancının temel ilkelerinin belirlenmesinde kritik bir rol oynamış ve hem Doğu hem de Batı kiliseleri tarafından evrensel nitelikte kabul edilen ilk büyük toplantı olarak tarihe geçmiştir. Konsile katılan 318 piskoposun katkılarıyla, Hristiyan inancının özünü oluşturan ve daha sonra “İznik Amentüsü” olarak bilinecek inanç bildirgesi kabul edilmiştir. Konsilin toplanmasındaki başlıca amaç, özellikle Arius adlı bir din adamının ortaya attığı tartışmalı fikirler nedeniyle Hristiyanlık içinde beliren görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmak ve imparatorluk içindeki dini birliği sağlamaktı. Arius, İsa’nın Tanrı’dan sonra geldiğini ve onunla aynı özden olmadığını savunarak kilise içinde büyük bir ayrılık yaratmıştı. İmparator Konstantin ise yeni benimsediği Hristiyanlığı siyasi birlik için bir araç olarak görmekteydi ve bu nedenle teolojik farklılıkları ortadan kaldırmak istiyordu. İznik Konsili, sadece bir inanç bildirgesi hazırlamakla kalmamış, aynı zamanda Paskalya’nın hesaplanma biçimi, bazı kilise disiplinleri ve dini hiyerarşi gibi konularda da kararlar alarak Hristiyanlık tarihinde kurumsallaşma yönünde önemli bir adım atmıştır.



Anadolu’daki Türk kökenli Ortodoks topluluklar, millî kimliklerini koruma çabasıyla dinî ve kültürel ayrışmalara karşı tavır almışlardır. Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’daki Türk kökenli Ortodoks Hristiyanları, Fener Rum Patrikhanesi'nin Yunanistan lehine yürüttüğü faaliyetlere karşı çıkmıştır. Kayseri ve çevresinde yaşayan bu topluluklar, kendilerini Rum değil, Türk Ortodoks olarak tanımlıyor. Bazı yerel kaynaklara göre yeni seçilen Papa 14. Leo’nun ailesinin geçmişte Kayseri’nin Develi ilçesinden göç ettiği düşünülüyor. Ancak bu iddia henüz resmi belgelerle doğrulanmadı. Bulgarların 1870’lerde millî bir kilise kurma hakkı elde etmesinden esinlenen Anadolu’daki Türk Ortodokslar da benzer bir girişimde bulundu, ancak o dönem için sonuç alamadılar.



Türk Ortodoks hareketinin liderliğini üstlenen Baba Eftim, asıl adıyla Pavlos Karahisaridis, Kurtuluş Savaşı esnasında bağımsız bir Türk Ortodoks Patrikliği kurmak istiyordu. Atatürk'ün kendisine “Baba” diye hitap etmesiyle bu isimle tanınır. 21 Eylül 1922’de Kayseri’de toplanan kongrede, Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios ve Antalya Episkoposu Meletios gibi isimlerin yanı sıra, Anadolu ve Trakya’dan gelen 72 temsilciyle birlikte Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin kurulmasına karar veriliyordu. Kongreye, dönemin yerel yöneticileri ve daha sonra TBMM’de görev alacak isimler de katılıyordu. Hareketin arka planında, İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’nin Anadolu’daki Hristiyanları Yunanistan lehine örgütleme çabaları yatıyordu. Fener Rum Patrikhanesi, işgal altındaki Anadolu’da “Mavri Mira” adlı bir teşkilat kurarak Hristiyanları Yunan ordusunu desteklemeye çağırıyordu. Atatürk, bu durumu Nutuk’ta açıkça ifade ediyor ve Patrikhane’nin Türk düşmanı bir tutum sergilediğini belirtiyor. Rum kökenli olmayan diğer kiliseler bu çağrıya karşı mesafeli durdu, Türk Ortodoksları ise bu çağrıyı kesin olarak reddetti.


Ziyaret yalnızca dini değil, aynı zamanda diplomatik ve tarihsel bir önem içeriyor. Atatürk’ün laiklik ilkesine bağlı dış politikası nedeniyle geçmişte reddedilen Vatikan ziyareti, şimdi çok farklı bir zeminde ele alınıyor. Gelişmeler, İznik’i ve Anadolu Hristiyanlarını yeniden dünya gündemine taşındı.


Selcen Aksu ve Şahika Derin Türüt tarafından düzenlenmiştir.

bottom of page