İzmir’de Yedi Günlük Emek Direnişi
- Begüm Kayra Karaca
- 18 Haz
- 2 dakikada okunur

İzmir’de belediye işçilerinin 28 Mayıs’ta başlattığı grev 3 Haziran’da sona erdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir şirketlerinde çalışan yaklaşık 23 bin işçiyi bağlayan bu grev, altı aydır süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin sonuçsuz kalması üzerine başladı.
İşçilerin en temel talebi, yüksek enflasyon karşısında maaşların yetersiz kalmasıydı. Asgari ücretin alım gücünün her geçen ay azaldığı için belediye çalışanlarının önemli bir kısmı geçim sıkıntısı yaşıyordu. Diğer bir sorun ise aynı işi yapmalarına rağmen farklı şirketlerde çalışan işçiler arasındaki ücret eşitsizlikleriydi. Bu durum, adaletsizliğin kurumsallaştığı hissini uyandırırken “eşit işe eşit ücret” talebi grevin temel gerekçelerinden biri haline geldi. İşçiler, sadece daha yüksek maaş değil, aynı zamanda iş güvencesi, insani çalışma koşulları ve sosyal hakların iyileştirilmesini de talep etti.
Ancak işçilerin ilk sunduğu talepler kamuoyunda tartışma yarattı. Sosyal medyada ve bazı haber platformlarında paylaşılan talepler arasında, işe sadece geldiği için günlük ödeme, işe devam primi ve çeşitli avans uygulamaları gibi maddeler ses uyandırdı. Taleplerin bazı bölümlerinin piyasa koşullarıyla uyumsuz olduğu yönünde eleştiriler yapıldı. Özellikle bazı beyaz yaka çalışanların dahi ulaşamadığı maaş seviyelerinin istenmesi, bu grevin bir kesim tarafından “gerçeklikten kopuk” olarak nitelendirilmesine yol açtı.
Grev süresince şehirde çöp toplama, temizlik ve park-bahçe hizmetleri ciddi oranda aksadı. Bu durum özellikle büyük caddelerde ve sahil şeridinde hissedildi. Belediye Başkanı Cemil Tugay, grevin dördüncü gününde sahaya inerek bizzat temizlik çalışmalarına katıldı. Hem sembolik hem de tartışmalı bir adım olan bu davranış, kimilerince “halkla birlikte olma” çabası olarak yorumlanırken sendika tarafından işçilerin hak mücadelesini küçümseyici bir hareket olarak görüldü. Tugay’ın açıklamalarında grevin belediyeye zorluk getirdiği ve kamu hizmetlerini sekteye uğrattığının üzerinde durulurken, sendika temsilcileri ise teklif edilen zam oranlarının mevcut ekonomik gerçeklikle uyuşmadığını savundu.
Bu noktada, grevi yürüten sendika olan DİSK Genel-İş’e yönelik de bazı eleştiriler gündeme geldi. Özellikle sosyal medyada sol çevrelerden bazı isimler, DİSK’in sürece yeterince etkili müdahalelerde bulunmadığını ve devletle fazla uyum içinde hareket ettiğini ileri sürdü. İzmir’deki grev sürecinde polis müdahalesinin olmaması garip bir sessizlik olarak değerlendirildi. Bu durum, protesto hakkının sınırları ve sendika-devlet ilişkileri üzerine yeni bir tartışma alanı yarattı.
Taraflar arasında başlayan gerilimi yumuşatmak amacıyla CHP Genel Merkezi devreye girdi. Genel Başkan Özgür Özel’in girişimiyle bazı üst düzey parti yöneticileri arabuluculuk sürecine dahil oldu. Görüşmelerin ardından belediye, ilk altı ay için %30 zam, ikinci altı ay için ise %17 enflasyon farkı ve %2 refah payı teklif etti. Ayrıca işe devam ve rapor primi yerine her ay 1.500 TL ödeme yapılması kararı alındı. Bu teklif, sendika tarafından işçilere sunuldu ve yapılan oylamada çoğunluk tarafından kabul gördü.
3 Haziran sabahı itibarıyla işçiler görevlerine döndü. Grev boyunca oluşan bu dayanışma gücü, sadece bir ekonomik mücadelenin değil bir adalet tutkusunun da göstergesi oldu. Özellikle genç işçilerin sosyal medya üzerinden yürüttüğü bilgilendirme kampanyaları, grevin kent halkı tarafından anlaşılmasına katkı sundu. Mahalle forumları, basın açıklamaları ve dayanışma etkinlikleriyle süreç, İzmir’in dört bir yanına yayılan bir kamusal tartışma alanına dönüştü.
İzmir’deki bu grev, Türkiye'de derinleşen gelir adaletsizliğine ve işçi sınıfının kırılganlığına dikkat çeken bir toplumsal tepkiydi. Belediyenin sınırlı bütçesi ile işçilerin temel geçim talepleri arasında çakışan bu denklem, başka kentlerdeki benzer durumlar için de bir örnek oluşturuyor. Ancak bu örnek yalnızca ekonomik değil; sendikal duruş, kamuoyu algısı ve taleplerin uygunluğu açısından da geniş çaplı tartışmalar barındırıyor.
Derin Arda Erkul ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlendi.