Dünya’nın en büyük 3. ekonomisine sahip olan; uluslararası şirketleri, modern şehirleri, yüksek teknolojisi ile dünyaya örnek olan Japonya’da birçok kişinin bilmediği bir sorun; hem ekonomik hem de toplumsal ölçeklerde ülkeye zarar veren bir durum olarak karşımıza çıkmakta. Japonya’nın kayıp bir dönemin üniversite mezunlarının iş bulamaması ardından toplumdan izole kalması ile ortaya çıkmış olan ve günümüzde Japonya’nın yaklaşık %15’lik kısmını oluşturan, “Japonya’nın kayıp jenerasyonu” olarak adlandırılan bu nesil nasıl ortadan kayboldu? Bu soruyu cevaplandırmak için 2. Dünya Savaşı sonrası 1990’a kadarki Japon tarihini anlamak gerekiyor.
2 Eylül 1945’te Japonya 2. Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgisi sonrası resmen teslim olduktan sonra Japonya için oldukça ağır bilanço ve umutsuz bir hava vardı. Savaşta 2.6 ila 3.1 milyon arasında insanını kaybeden ve 56 milyar dolar zarara uğrayan Japonya’nın adeta elinde hiçbir şey yoktu. Fakat bu duruma rağmen “Japon Mucizesi” gerçekleşti ve Japon ekonomisi hızla büyümeye başladı. Bunun en büyük nedenlerinden biri Japonya’nın ileri teknolojilere yaptığı büyük yatırımlardı. Demir, petrokimya, elektronik, otomobil üretimi ve kimya mühendisliği gibi dönemin öncü teknolojik alanlarında Japonya’nın hızlı ilerleyişi sürdürülebilir ve güçlü bir endüstrinin önünü açtı. Savaştan önce tarımda ve düşük düzey teknolojilerde çalışan işçi gücü savaş sonrasında otomobil, elektronik ve uçak gibi sektörlere doğru kaydı.
Japon Mucizesi’nde anahtar rolü “keiretsu” adı verilen bir Japon iş geleneği oynuyordu. Bankaları, ticari şirketleri, sanayicileri mülkiyet veya hisse senedi yoluyla uzun süreli olarak birbirlerine bağlayan bu sistem sayesinde çok büyük işbirlikleri oluşuyor ve bu da yerel teknolojilerin üretim ve dağıtım süreçlerinin ülke ekonomisine katkı sağlayacak şekilde hızlı ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleşmesini sağlıyordu. Bu sayede üretilen mallar kendi pazarlarında rekabet edecek düzeylere hızlıca çıkıyor, Japonya gittikçe farklı pazarlarda ürünleri ile öne çıkarak ekonomisini büyütüyordu. Ekonomik hacmin artması ve şirketlerin gittikçe daha çok çalışana ihtiyaç duyması Japonya’da ekonomik refahın ortaya çıkmasını sağladı. Üniversite mezunu olan herkes şirketlerle görüşmeler yapmaya başlıyor ve ömür boyu çalışma garantisi ile şirketlere bir daha çıkmamak üzere adım atıyordu. Böylece şirketler kendilerine sadık çalışanlar elde ederken iş hayatına atılan gençler de sağlam bir iş güvencesi elde ediyor, yani nitelikli bireyler ve şirketler arasında karşılıklı güven ve yarar ortamı sağlanıyordu.
Gittikçe büyüyen ve 1980’lerde ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomik gücü konumuna ulaşan Japonya’da ekonomik hacmin ve bireylerin kredi güvenirliğinin artması sonucu Japonya’da bir “balon ekonomisi” ortaya çıktı. Bankalar amacı ne olursa olsun bireylere istedikleri krediyi veriyordu. Yüksek para arzı ve kredi genişlemesiyle karakterize edilen bu dönemde varlık fiyatlarının artması ile 1986’dan 1990’a kadar Japon balonu ileridepatlamak üzere gittikçe şişti. Japon ekonomi balonunun patladığı yıl olarak geçen 1990’da Japonya’nın borsalarında %43’lük sert bir düşüş gerçekleşti. Varlık fiyatlarının da düşmesi ile on yıldan fazla sürecek bir şekilde Japon ekonomisi düşüş yaşadı. Borsadaki düşüş ile şirketlere yapılan yatırımların azalması sonucu Japon şirketler büyük bir ekonomik sıkıntı içine girdi. Bu dönemde Asya’daki mucize, “Asya’nın hasta adamı” konumuna düştü.
Bu ekonomik düşüşün toplumda en çok zarar verdiği kesim ise 1990-2000 arasındaki üniversite mezunları oldu. Ekonomik kayıp sonrası işçi alımını büyük ölçüde sınırlandıran Japon şirketleri, kapılarını o dönemin yeni üniversite mezunlarına resmen kapattı. Bu jenerasyona “shushuko katsudo” mağdurları da denilebilir. Japon şirketlerin yeni üniversite mezunlarını bünyelerine katıp ömür boyu onları şirketlerinde çalıştırdıkları bu işe alım kültürü, normal zamanlarda Japon gençlerinin kolayca iş bulmasını sağlarken “Kayıp Jenerasyon” için tam tersine bir etki yarattı. Bu jenerasyondaki bireyler mezun olduklarında şirketlerin yer açmaması dolayısıyla iş bulamazken sonraki zamanlarda şirketlerin üniversite mezunlarına öncelik vermesi dolayısıyla hiçbir zaman şirketlerde iş bulamadı ve ömür boyu işsiz kalma sorunu ile karşı karşıya kaldı.
Japonya her ne kadar 1990-2000 arasındaki bu on yıllık süreci atlatmış ve güncel olarak dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi konumunda kendine yer bulmuş olsa da “Kayıp Jenerasyon” Japonya toplumunun ve ekonomisinin zayıf halkası olarak karşımıza çıkan sosyoekonomik bir husus. Şu anda 30’lu ve 40’lı yaşlarda olan, toplumun %15’lik kısmını oluşturan bu kesimdeki insanların çoğunun ekonomik olarak sürdürülebilir bir hayatları yok. Bu sebeple kendi ailelerini kuramayan, ya aileleri ile beraber ya da toplumdan izole yaşayan bu bireyler Japonya için kronik bir sorun olarak devam edecek gibi gözüküyor.
Comments