Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, 6 Kasım günü bütçe anlaşmazlığı nedeniyle Maliye Bakanı ve Hür Demokrat Parti (FDP) lideri Christian Lindner’i görevden aldı. Bu adım, üç partili koalisyon hükümetinin çökmesine yol açarken muhalefetin erken seçim çağrılarını beraberinde getirdi. Uzun ve tartışmalı bir toplantı sonrası alınan bu kararda, Lindner ve partisinin vergi artışlarına karşı çıkarak sosyal programlarda kesinti yapılmasını savunması ancak diğer koalisyon üyelerinin bu öneriyi reddetmesi etkili oldu. Lindner’in görevden alınması, FDP’nin koalisyondan çekilmesiyle sonuçlandı. Scholz; çevre ve iklim politikalarına öncelik veren, sosyal adaleti savunan ve yenilenebilir enerji kaynaklarını yaygınlaştırmayı amaçlayan Yeşiller ile bir azınlık hükümeti kurarak devam etmek durumunda kaldı. Scholz, 15 Ocak’ta bir güven oylaması çağrısında bulunacağını açıkladı. Bu oylamayı kaybetmesi halinde seçimlerin 2025 Eylül için planlanan tarihten altı ay önce, gelecek yıl mart sonunda yapılabileceği belirtildi.
Almanya, geniş çaplı bir belirsizlik döneminde siyasi bir kargaşayla karşı karşıya. Bu kriz, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci bir dönem kazanmasının açıklanmasından saatler sonra başladı. Bu seçim sonucu, Almanya ekonomisine daha fazla sorun yaratabileceği gibi Avrupa’nın kilit meselelerdeki birlikteliğini de tehdit edebilir. Ülkenin önceki lideri Angela Merkel, 16 yıl boyunca iktidarda kaldı ve Avrupa sahnesinde sürekli bir varlık gösterdi. Trump ile ilişkisi de oldukça gergin olarak biliniyordu.
Almanya'nın son erken seçimi 2005 yılında, o zamanki Şansölye Gerhard Schröder tarafından çağrıldı. Schröder, erken seçim kararı sonrası Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) lideri Angela Merkel’e karşı kaybederek görevi ona devretti. Merkel, Almanya ve Avrupa sahnesinde 16 yıl boyunca güçlü bir liderlik sembolü olarak hizmet verdikten sonra 2021’de şansölyelik görevinden emekli oldu. Onun ayrılışı, hem Almanya’da hem de Avrupa genelinde derin bir boşluk bıraktı. Bu boşluğu doldurmak için merkez sol Sosyal Demokrat Parti (SPD), 2021 federal seçimlerinde Bundestag’da en büyük parti olarak öne çıktı. Ancak Merkel gibi popüler bir liderin ardından göreve gelmek, yeni liderler için yüksek bir beklenti ve baskı yarattı. Merkel’in ardından Almanya’yı yönetmek, yeni liderlerin onun mirasını devam ettirme ve kendi otoritelerini oluşturma zorunluluğunu beraberinde getiriyordu. Bu zorlu süreçte, Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınması, Scholz liderliğindeki koalisyonda devam eden iç gerilimi ve hükümetin karşılaştığı güçlükleri gözler önüne serdi.
SPD, FDP ve Yeşiller’in bir araya gelerek kurduğu "trafik ışığı" koalisyonu, Almanya’yı 2021’den bu yana yönetiyor. Bu koalisyon, partilerin renklerini simgeliyor ve başından beri ideolojik farklılıklar nedeniyle zorlu bir uyum süreci yaşıyor. İş odaklı ve serbest piyasa yanlısı FDP, mali disiplin ve sınırlı devlet harcamalarını savunurken, sosyal politikalar ve çevresel projelere yatırım yapmak isteyen SPD ve Yeşiller daha farklı bir yaklaşıma sahip. Almanya’nın ekonomik durgunlukla nasıl başa çıkılacağı konusundaki bu çatışmalar, Scholz’un kamu yatırımlarıyla ekonomiyi canlandırma çabaları ve Lindner’in borçlanmayı sınırlandırmak isteyen “borç freni” politikasıyla doruğa ulaştı. Scholz, Lindner’i, hükümetin bütçe açığını gidermeye yönelik önerilere engel olduğu gerekçesiyle görevden aldığını açıklayarak “gelecek için bir güven temeli yok” dedi. Buna karşılık Lindner, Scholz’un aşırı borçlanma istediğini savunarak bu talebi "kabul edilemez" olarak nitelendirdi. Bu sert açıklamalar, hükümet içindeki gerginliği daha da derinleştirdi. Koalisyon ayrıca, Türingiya’da en güçlü parti olarak öne çıkan aşırı sağcı AfD’nin yükselişiyle aşırı sağ baskısının da arttığını hissetti. AfD’nin Nazi döneminden bu yana bir eyalet seçiminde kazanan ilk aşırı sağ parti olması, hükümeti göçmen politikalarında katı önlemler almaya zorladı. Scholz’un hükümeti, reddedilen sığınmacıların sınır dışı edilmesini hızlandırmayı ve sınır kontrollerini güçlendirmeyi amaçlayan bir dizi tedbir açıkladı. Ancak, FDP’nin koalisyondan ayrılması, milyarlarca euroluk bütçe açığını kapatma çabalarını daha da karmaşık hale getirirken, koalisyonun geleceği üzerinde belirsizlik yarattı. ING'de çalışan bir ekonomist Carsten Brzeski, bu çalkantılı süreçte “Alman hükümeti içindeki bitmeyen gerginliklerin ve Alman ekonomisini mevcut durgunluk ve yapısal zayıflıktan nasıl kurtaracağı konusundaki net anlaşmazlıkların” koalisyonun çöküşüne yol açtığını ifade etti.
Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, Covid-19 pandemisinden bu yana ilk kez geçen yıl ekonomik küçülme yaşadı. Son beş yılda, Almanya’nın ekonomisi yalnızca %0.2 büyüyebilirken, euro kullanan 20 ülkede bu oran %4.6, Fransa’da %4.1 ve İtalya’da %5.5 oldu. Almanya’nın ekonomik durgunluğu, enerji krizinin etkilerinden yüksek iş gücü maliyetlerine, hızla yaşlanan nüfusundan bürokratik engellere ve eskiyen altyapıya kadar bir dizi yapısal sorundan kaynaklanıyor. Özellikle enerji yoğun sektörler, Rusya-Ukrayna savaşı sonrası artan enerji maliyetlerinin baskısı altındayken, yüksek iş gücü maliyetleri ve daralan iş gücü piyasası, verimliliği azaltıyor ve üretimin yurt dışına taşınmasına neden oluyor. Ayrıca, yavaş bürokratik süreçler dijitalleşme ve teknolojik ilerlemeleri geciktirirken, altyapının eski olması ve internet modernizasyonundaki yetersizlikler Almanya’nın küresel rekabette geri kalmasına yol açıyor. Bunun yanı sıra Çin gibi ülkelerle artan rekabet, Almanya’nın özellikle otomotiv sektöründeki geleneksel ihracat gücünü tehdit ediyor. Bu durum, ünlü Alman otomotiv endüstrisini olumsuz etkilerken Almanya’nın en büyük üreticisi olan Volkswagen’in 87 yıllık tarihinde ilk kez ülkedeki fabrikaların kapanmasını gündeme getirmesine neden oldu.
Almanya'da yaşanan hükümet krizi, ülkedeki siyasi istikrarı tehdit ederken özellikle aşırı sağın yükselmesine yol açabilecek bir ortam yarattı. Şansölye Olaf Scholz'un koalisyon hükümetindeki iç gerilimler ve Maliye Bakanı Christian Lindner'in görevden alınmasının Almanya'nın siyasi geleceği üzerinde yarattığı büyük belirsizlik, hükümetin ekonomik sorunlarla başa çıkma ve yapısal reformları hayata geçirme yeteneğini sorgulatıyor. Öte yandan aşırı sağcı AfD’nin lideri Alice Weidel’in, koalisyonun çöküşünü “kurtuluş” olarak nitelendirmesi, toplumun mevcut hükümete olan güveninin azalmasını ve AfD’ye olan desteğin artışına işaret ediyor. Scholz'un liderliğindeki azınlık hükümetinin yasaların geçmesi için geçici koalisyonlar kurma ihtiyacı, siyasi yapıyı daha da kırılgan hale getirebilir. Almanya, bu dönemde karşılaştığı zorluklarla, ekonomisini ve siyasi yapısını yeniden inşa etmek zorunda kalacak.
Şahika Derin Türüt ve Derin Arda Erkul tarafından editlendi.