top of page

10 Kasım : Atamızın Ebediyete Gözlerini Kapamasının 87. Yılı

10 Kasım : Felaketle Başlayan Sabah

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yalnızca fiziksel olarak aramızdan ayrıldığı, dünyaya gözlerini yumduğu sabah.

ree

Atatürk’ün Hayatı

1881 yılında Selanik’te üç katlı pembe bir evde hayata gözlerini açmıştı. Babası Ali Rıza Efendi, annesi ise Zübeyde Hanım… Mustafa Kemal’in beş kardeşi vardı ve kardeşlerinden yalnızca Makbule Atadan, Mustafa Kemal’den ilerisini gördü.

Eğitim-öğretim hayatına annesinin isteği üzerine mahalle mektebinde başlayan Mustafa, daha sonrasında babasının isteğiyle daha modern bir eğitim veren Şemsi Efendi İlkokuluna kaydoldu. Bu sırada ise Ali Rıza Bey vefat etti. Durum böyle olunca Mustafa Kemal bir süre dayısının yanına gidip onunla kaldıktan sonra geri Selanik’e döndü ve Selanik Mülkiye Rüştiyesine kaydoldu. Kısa süre sonra ise Selanik Askeri Rüştiyesine başladı. Bu okul Atatürk’ün, matematik öğretmeni tarafından “Kemal” ismini aldığı okul oldu. Daha sonra Manastır Askeri İdadisini 1896-1899 yılları arasında tamamlayıp İstanbul Harp Okulunda eğitimine devam etti ve teğmen rütbesiyle oradan mezun oldu. Eğitim hayatına İstanbul Harp Akademisinde devam etti ve bu okuldan 1 Ocak 1905'te kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.

İlk görevini Şam’da 5. Ordu emrinde yaptı. Daha sonra 1909’da 31 Mart Vakası’nda olayı bastıran Hareket Ordusu’nda görev aldı. İtalya’nın 1911’de Trablusgarp’a asker çıkarmasıyla Tobruk’a gönderilen Mustafa Kemal, Türk kuvvetlerini başarıyla yöneterek İtalyanlara karşı Tobruk Savaşı'nı kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığı’na atandı. Ekim 1912'de Balkan Savaşı’nın başlamasıyla birliklerle savaşa katıldı, Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında etkili oldu.

1913'te Balkan Harbi'nden sonra Sofya ataşemiliterliğine atanan Mustafa Kemal, bu sırada Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla cephede görev almak istedi.

Enver Paşa’ya yazdığı mektup:

"Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya'da ataşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise lütfen açık söyleyiniz.”

Bunun üzerine 1915'te Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu'ya bağlı Tekirdağ'da oluşturulacak 19. Tümen Komutanlığı’na atandı.

Conkbayırına ilerleyen düşman kuvvetleri, Atatürk’ün 19. Tümen ile birlikte yaptığı taarruzla geri çekildi. Conkbayırı taarruzu sırasında Mustafa Kemal’in göğsüne bir kurşun isabet etti fakat cebinde duran saat parçalanarak Mustafa Kemal’i ölümden kurtarmış oldu.

Mustafa Kemal Paşa, sadece Gelibolu Yarımadası Kuzey Bölgesi Muharebelerinin değil, aynı zamanda Çanakkale Boğazı'nın, Çanakkale Cephesi'nin, İstanbul'un da kaderini belirledi ve sonunda “Anafartalar Kahramanı” olarak ün kazandı.

Mustafa Kemal Doğu Cephesi'nde 16. Kolordu Komutanlığına atanıp 1916'da Rus saldırılarını durdurdu. Muş ve Bitlis’i geri aldı ve generalliğe terfi etti.


Milli Mücadele Dönemi ve Mustafa Kemal

16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrılıp 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastı. 22 Haziran 1919'da Amasya Genelgesi'ni yayımladı. Türk milletine, "vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu, azim ve kararlılıkla vatanın kurtarılması için Sivas'ta bir kongre toplanacağını" bildirdi. Asıl görevi; işgal olaylarına tepki gösteren cemiyetleri dağıtmak, eşkıya olaylarını önlemek, Mondros Mütarekesi hükümleri gereği müfettişlik bölgesindeki silah ve cephaneyi toplayıp merkeze göndermek olan Mustafa Kemal bu komutları dinlememişti. Mustafa Kemal kargaşa ortamında kısa süre içerisinde düşünmüş ve amacını “Millî egemenliğe dayanan, kayıtsız, şartsız yeni bir Türk Devleti kurmak” olarak belirlemişti.

Kısa bir süre sonra Havza’ya geçen Mustafa Kemal, burada milli birliği güçlendirmek adına toplantılar yapmıştır ve havza genelgesini yayınlamıştır.

Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal, Osmanlı Hükümeti’nin ona verdiği görevden istifa etmiş ve 23 Temmuz 1919'da Erzurum'da, 4 Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan kongrelerin başkanlığını yapmıştı.

"Düşman işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir hükümetin kurulacağı ve bir milli meclisin toplanacağı, manda ve himayenin kabul edilmeyeceği” gibi kararlar alınan kongreler TBMM’nin de temelinin atılmasına katkı sağlamıştı.

23 Nisan 1920'de Ankara’da görevine başlayan TBMM’de, Mustafa Kemal Atatürk, Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi.


Ata’mızın Yaptığı İnkılaplar

  • 1 Kasım 1922 Saltanatın Kaldırılması

  • 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin İlanı

  • 3 Mart 1924 Halifeliğin Kaldırılması

  • 17 Şubat 1926 Medeni Kanunun Kabulü

  • 30 Kasım 1025 Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması

  • 1928-1937 Laikliğin Kabulü

  • 1930-1933 ve 1934 Kadın Haklarının Tanınması

  • 25 Kasım 1925 Şapka ve Kıyafet Kanunu

  • 1925 ve 1931 Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik

  • 21 Haziran 1934 Soyadı Yasasının Kabulü

  • 3 Mart 1924 Eğitim ve Öğretim Devrimi

  • 1 Kasım 1928 Harf Devrimi

  • 12 Temmuz 1932 Dil Devrimi


Hatay Sorunu

Hatay’ın nüfusunun çoğunluğu Türklerden oluşuyordu, sahip olduğu İskenderun Limanı nedeniyle hem ekonomik hem askeri açıdan Türkiye için önemli bir bölgeydi. Sakarya Savaşı’nın ardından 20 Ekim 1921’de Fransa’yla imzalanan Ankara Antlaşması nedeniyle bölge, Suriye ile birlikte Fransız manda yönetimi altına girdi.

Hatay özel yönetimle gündeme gelmişti. Özel yönetime göre bölgede bulunan Türkler, kültürlerini geliştirebilmek için her türlü kolaylıktan yararlanacaktı ve kurulacak Türk okullarında Türkçe öğretim yapılabilecekti. Hatay idaresinde görevli idareci ve memurluklar için de Türklerden, nüfusları oranında atama yapılacaktı. Hatay için özel bir bayrak belirlenmesi de kabul edilmiş, bölgenin resmi dilinin Türkçe, para biriminin ise Türk lirası olması karar verilmişti.

Bunların ardından Milletler Cemiyeti’ne taşınan Hatay konusu hakkında iki aşamalı bir strateji izlendi. Önce bağımsızlık verilip Suriye’den ayrılması ve sonrasında ise ana vatana katılmasıydı. 2 Eylül 1938’de meclis ilk toplantısını yaptı ve bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu.

Atatürk için Hatay meselesi çok mühimdi. Fakat Atatürk Hatay’ın yalnızca bağımsızlığını kazandığını görebildi. Hatay’ın ana vatana katılması 7 Temmuz 1939’da TBMM tarafından kabul edilen yasa ile Hatay’ın Türkiye’nin bir ili olduğunu karara bağlandı.


Acı Günden Biraz Önce

Mustafa Kemal Atatürk 1938 yılının başlarında vücudunda halsizlik hissetmeye başlamıştı. Vücudunun çeşitli yerlerinde kaşıntılar meydana geliyordu. 22 Ocak 1938 günü Atatürk'ü muayene eden Dr. Nihat Reşat Belger, karaciğer rahatsızlığından kuşkulandı ve Atatürk'e siroz teşhisi koydu.

Atatürk son kez Ankara’nın karşısına çıkmıştı. Atatürk’ün rahatsızlığı ve özellikle Fransa’dan doktor getirilmesi büyük yankı uyandırmıştı. 19 Mayıs 1938 günü (Samsun'a çıkışının 19. yıldönümünde) Ankara Stadyumu'nda halkın karşısına çıktı ve bu Ankara halkının önüne son çıkışı oldu.

Aynı gün içerisinde Atatürk, hastalığına rağmen Hatay sorunuyla ilgilenmek üzere Mersin ve daha sonra Adana’ya geçti. Yaptığı tüm geziler ve duruşu halkı Atatürk’ün ciddi bir durumu olmadığına az çok ikna etmiş olsa da bunlar Atatürk’ün sağlık durumunu iyiden iyiye artırmıştı.

5 Eylül 1938 günü vasiyetini yazdı ve bütün malvarlığını Cumhuriyet Halk Partisi’ne bıraktı. Kız kardeşine, manevi çocuklarına ve İsmet İnönü’nün çocuklarına para yardımı yapılmasını istedi ve Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna da belirli miktarlarda yardım yapılmasını istedi.


Acı Gün

Ölüm anında yanında bulunan Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’tan :

"Saat 18.00'den sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim; çok geçmeden fenalaştığını telefonla bildirdiler (saat 18.55). Telaşla hususî daireye koştum; yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. Odaya girdiğim zaman Atatürk'ü şu vaziyette gördüm: Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış, oturuyor ve mütemadiyen öğürerek: "Allah kahretsin" diye söyleniyordu; ara sıra da hizmetçilerin tuttukları tasa koyu kahverengi bir mayi (pıhtılaşmış kan) çıkarıyordu.

Nöbetçi Doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu:

"Saat kaç?.."

Cevap verdim: "7.00 Efendim."

Aynı suali bir iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:

"Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?.." diye sordum.

"Evet!.." dedi.

Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: "Dilinizi çıkarır mısınız efendim?"

Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: "Lütfen biraz daha uzatınız!.." Nafile!.. Artık söyleneni anlayamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp'e dikkatle baktı ve "Aleykümselam" dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi"

Koma, 9 Kasım gecesi ağır şekilde devam etti. 10 Kasım Perşembe sabah dokuzu beş geçe ise Atatürk ebediyete gözlerini yumdu.


Atatürk’ün Ölümünün Dünya Üzerindeki Etkisi

Atatürk’ün ölümü yalnızca milletimiz için bir yıkım olmakla kalmadı, tüm dünyada bir yıkıma sebep oldu. Birçok ülkede 10 Kasım 1938’de bayraklar yarıya indi, bir aylık ulusal yas ilan edildi, hatta okullar tatil edildi.

Peki, dünya ona ne dedi?


(Franklin Roosevelt,ABD Başkanı)

Yüzyıllar nadir olarak dahî yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahî çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu.


(D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922)

Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu'nu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka birşey değildir.


(Winston Churchill, İngiltere Başbakanı, 1938)

Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum.


(V. İliç Lenin, Rus İhtilali Lideri, 1921)

Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa'da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur.


(Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933)

Kemal Atatürk için daimî bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye'ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O'nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. Türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı Atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan bu tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş bir zata çok yerinde bir saygıdır.


Şahika Derin Türüt tarafından editlendi.

bottom of page